AKILLI İNSANLARLA KONUŞMAYI SEVERİM. BENDEN AKILLI İNSANLARLA KONUŞMAYI DAHA ÇOK SEVERİM.



Cumartesi, Aralık 25

206

kokoş bir ayakkabıya para bayıldıktan sonra, yapmam gereken tek şey kitapçıya gitmekti. dün bu eylemi de tüm mal varlığımı yatırmak suretiyle yaptığım için şu an nötrlenmiş vaziyetteyim. tavsiyelere açığım. okumadıysan oku dediğiniz bir şeyler var ise söyleyin, ama önümüzdeki 3 ay kitap alamam sanırım. bilmiyorum.

robbie williams - feel eşliğinde vapurun ilerlemesi gibi lükslerim olduğu için de biraz şanslı hissettim.

Salı, Aralık 21

205

bugün iki defa bir anda her şeyin daha anlamlı hale gelmesi durumunu yaşadım. birincisi doktorum programını izlerken, mide ve bağırsak hastalıkları uzmanı olan at kuyruklu beyefendinin hasta olan kadıncağızın karakteriyle ilgili birçok tespitte bulunup, tüm bunların onun beynini yorduğunu ve beynin de beni rahat bırak manasına gelen bir harekette bulunup al sana mide ağrısı şeklinde bir tavır takındığını söylemesi oldu. ikincisi ise, astroloji.org sitesinde doğum haritama göre yazanlar. evet şimdi her şey daha net. bütün suç burcumda, yükselen burcumda, doğum tarihimde falanmış. neyse, tüm bunlar ders çalışmamak için yaptığım şeylerdi. şimdi de günlerdir tamamlayamadığım kitap listem için tekrar arama çalışmalarına başladım. biraz da onla oyalanırım. nasılsa akşama çok var. sonra da en son yazdığım postlara falan bakıcam unutmuşum cağnım blogumu ne zamandır.

Cuma, Aralık 10

204

sadık yarimiz foreca'dan (foreka şeklinde okunuyor) öğrendiğime göre önümüzdeki 10 gün boyunca hava en fazla 10 derece olacakmış. ammaaaavelakiin bize daha evvelsinde vaat ettiği kar taneciklerinden eser yok! hani lan kar hani? bir kez daha foreka tarafından kandırılıp ümitlendim. bundan sonra da kapıdan çıkınca "bu ne lan dünün aynısı" dicem etrafa bakış atıp. sonra da sanırım çarpılırım.


kafam bozuk, sinirliyim, depresifim daha çok. abuk subuk ağlamaya başladım yine. bitmedi bitmedi, illaki 100 lirayı cemyılmaza verdirtçek bana bu depresyon. illaki cebimden çıkacak o para.

Pazar, Aralık 5

203

olum/kızım, istanbula dönmüyorum la. tehlikeninfarkındamısınız?

Cumartesi, Kasım 27

202

hiçbir şeylerinin basitliğiyle mutlu olan insanlara çok özeniyorum, her şeyleriyle mutlu olan insanları çok kıskanıyorum. her şeyleri veya hiçbir şeyleriyle beni mutsuz edenleri hiç sevmiyorum.
cidden, kelimenin kendi anlamıyla, sevmiyorum.

Salı, Kasım 23

201

ikiyüz tane yazıyı üşenmeden yazmışım.

senin için çok normal bi şeyin karşı taraf için imkansıza yakın olması büyük iletişim sorunu bence. insanlarla böyle büyük ayrımlara düşmek acayip. ayrım da denmez aslında buna, yani anlamıyorsun direk. daha doğrusu, benim durumumda, anlamıyor. anlamaması normal, ömründe görmemiş.

neyse oraya nerden geldim yani bunu anlatmak da lüzumsuz ama artık oldu bi kere.

keyfim yok, yok yani kaçtı, çünkü tam da türker gideli 2 ay geçmişken böyle hani artık tamam özledin başıydı kıçıydı falan değil ortası yani. böyle zamanda da artık normalde belki de düşünmeyeceğim şeyleri acayip düşünür oldum. şimdi ben bi yere gidemiyorum, çünkü benim ailem beni bir yere yollamaz. orası kesin bişi. beni sıkan, şimdi benim bunu birine anlatmam zor. bunu anlayacak insanlar sadece 2 kişi, birincisi büşra, ikincisi berranım. 3. bir kişi bunu anlamaz, anladığını iddia edip benim sinirimi bozmasın. anlamazsınız ulan ben biliyorum işte. anlayacak olan zaten benle aynı durumda olur, ben istemez miyim atlayıp gideyim sevgilimin yanına. istiyorum, belki türker benim oraya gitmemi o kadar istemiyodur. yani o kadar çok istiyorum. ama olmaz onu da biliyorum. olamaz yani önümüzdeki belirli bir süre için bu mümkün değil. ben normalde kendi menfaatim için belki gitmeyi o kadar istemem ya da zorlamam, ama şimdi gidebilecek olsam kendim için zorlayacağımdan daha fazlasını yaparım. bunu kimseye anlatmıyorum öyle de anlaşılmasın, sen anlamışsın anlamamışsın onu düşünecek halde zaten değilim orası aşikar. ama üzülüyorum çok. cidden acayip üzülüyorum yani bunu anlayamayacak olmaları beni üzüyor. ve anlamadıkları sürece de ben gerekeni yapmamış olarak görülecekmişim gibi hissediyorum. şu anki düşüncemle olaya böyle bakmam normal tabi, durup dururken bin çeşit tribe, bin çeşit komplekse girdim. hiç yokken yani. sıfırdı mesela ben şahane bi insandım. nolduysa bana işte türkeri kıskandığımdan oldu. ortadan ikiye çatlayamadım tam, aradan delikler açıldı bunlar fışkırıyor.

bunu da hiç üşenmeden yazdım.

Salı, Kasım 16

200

insanların yalnız kalmaktan bu kadar korkmaları beni şaşırtıyor. zaten bu ara çok şeye şaşırıyorum. misal, aile efradından bazı insanların hakkımdaki düşünceleri. bu oldum olası beni şaşırtmış bir mevzudur zaten. bütün gece oradan oraya koşturup hizmet ettiğin bir iftar daveti sonrasında, herkesle genellenip "bizim kızlarda hiç iş yok" lafına maruz kalmamı bunlara bir örnek olarak gösterebilirim. olaylar çeşitli tabi, herkes her şeye alınır da, insanlar öyle kolay laf söylüyor, öyle kolay karar verebiliyor ki senin hakkında, sen şaşıyorsun. ben mesela o kadar çabuk salak diyemiyorum. ölçüp tartıp sonra diyorum. mesela eğer salaksan sana ağız dolusu salak diyebilirim, bundan aciz değilim, ama bunu ilk anda yapmıyorum. sana şans tanıyorum. kıymetimi bil.

mevzumuz yalnız kalmaktı. son şaşırmalarımdan biri bu. şimdi efenim ben, tek başına, uzun süreler boyu (üniversite ilk 2 yıl) iyi vakit geçirmiş bi insanım. istanbulu bir gps cihazı misali öğrenmemi sağlayan bu huyum sayesinde birçok yer öğrendim, güzel vakitler geçirdim, kafa dinledim, sonra kafamı çok dinleyip kafayı yedim bi ara, sonra mantıklı dinledim toparladım, etsetra. hah şimdi o zamanları çok aramıyorum, çünkü türker var. türker var demek, yanımda fazlalık biri var demek değil artık. yani kendime zaman mı ayırmak istiyorum, kimseyi görmek istemiyor muyum, bu onun için geçerli değil. çünkü yani şimdi bi insan da bi insanın boşuna sevgilisi olmaz. birine boşuna sevgili demezsin yani, sebebi var demek. ıyh illallah dememen lazım. neyse mevzu romantikleşmesin. bana ve sevgili kuzenim berranıma kalırsa, bu insanın doğal ihtiyacı. insan günde 1-2 saat tek başına geçirmek isteyebilir. bu çok normal. bunu yalnız kalmak ya da birilerinden kaçmak olarak algılamak yanlış. hmm, yani yanlış demek de istemiyorum istediğiniz gibi düşünmekte serbestsiniz ama yani bu lüzumsuz bi anlayış olur.

kardeşimin odana kapanıyorsun lafı üzerine dün akşam kendisine verdiğimiz demeçten yola çıkarak yine nutuk atma ihtiyacı hissettim yine. iyi bayramlar.

Pazartesi, Kasım 8

199

takriben 3 ay sonra 22 yaşımı dolduracağım. hala çoğu insandan çocuk muamelesi gören biriyim. biraz aklı beş karış havada olduğum gerçeğini inkar etmeyeceğim, fakat bu durumun da son 4 senedir gözle gözülür şekilde değiştiği de aşikar. insanların bunu görmemesi beni şaşırtıyor. herkesin her boku bildiğini sanmasının beni şaşırtması gibi. ekşiye de yazmıştım, hani kova burcu bendim, napıyosunuz siz? insanlar bildiklerini güzel satıyorlar, sen daha çok bilsen de çeneni açmadıkça bir boka yaramıyor ve yaramayacak. anlam verememekle beraber bununla yaşamaya alıştım. ve alışmış kudurmuştan beter olduğu için, korkulacak vaziyete geldim. insanlarla ilgili artık öyle çok da iyi şeyler düşünmüyorum. aklım hep kötüye çalışmaya başladı. her şeyin arkasında bi şey arar oldum, ki nefret ederim öyle insanlardan. ama uzak duramadığımı yeni fark ettim. uzak tuttuğumu sanıyordum en azından, yalandolan içindeymişim de haberim yokmuş. bu kadar bihaber, bu kadar kör olduğumu fark etmemin üzerinden maksimum 72 saat geçtiği için biraz sinirliyim hala. ha ama şu var, iyi bi şey olarak, sinirliyim sadece. kırgın olmayı bi kenara bırakmayı öğreniyorum yavaştan. kıymet verdiklerine kırılır insan, kızmaz. ona buna kızarsın, ona buna söversin vs. ama sevdiklerine kırılırsın genelde. şimdi kırıldığım insan sayısını indirgeme zamanıdır. bi elin parmaklarını geçmemeli sizi kırabilecek insanların sayısı. böyle ayarların her şeyi, o zaman kafa daha rahat oluyor. ben böyle gördüm. baktım insanlar böyle çünkü. oh anasını satıyım. bugün kızgınsa, yarın geçmiş gitmiş, hoppaaa mis gibi bi hayat. ee? he bi enayi biz miyiz? tabii ki değiliz. çoğunuzdan daha akıllı, en azından daha "mantıklı" (ki bu bence bi çok şeyden daha önemlidir kişilik babında) olduğum gerçeğini şu sıra sürekli aklımda tutmaya uğraşıyorum. büyüdükçe ve gördükçe daha sessiz, daha sakin ve daha olgun olmaya başladım. bu da şahane. artık hoplayıp zıplamıyor olmam, bir daha hiç öyle olmayacağım demek de değil. şu okuldan bi kurtulayım, şu öğrencilik falan üstümden bi atayım şu hayatı, öyle bir zaman gelecek, öyle bir değişecek ki her şey, o zaman her sabah evde sekerek gezebilicem. önce bi çocuk doğurmam lazım tabi, zıplamaya adam lazım.

Cuma, Kasım 5

198

geçenki deprem hakikaten olmuş. deprem köpeği gibiymişim.

aile hekimi olayına geçildi ya istanbulda, nüfus kaydın başka şehirdeyse istediğin doktora görünebiliyosun sanırım. ilk defa misafirliğim işe yaradı. doktora gittim, muhabbet sever bi adam çıktı biraz muhabbet ettik. okuduğum okula saygı duyan nadir insanlardan biriyle daha tanışmanın verdiği mutlulukla oracıkta iyileştim. sonra adamcağız da bana ilaç verdi, FERRO SANOL DUODENAL 20 KAPSÜL. biraz bunla takıl sonra kan verirsin falan dedi. şimdi 15-20 gün alıcam demiri sonra kan ölçtürünce tosun gibi çıkıcam, planları yaptım. dün akşam da böyle bi kusma isteği bi mide rahatsızlığı. meteospasmyl bişi yapmayınca klozet başında biraz ağladım ve sonra rennie. sonra da tabii ki limon kolonyasıyla istifra etmeden geceyi tamamladım uyudum.

çok fazla ilaç adı sarfedilen hayatımın son 24 saatinde gelişmeler böyleydi.

Çarşamba, Kasım 3

197

bu sabah saat 5'te deprem oluyor sanıp uyanmam hiç iyi olmadı. 99'daki gibi sonra uyuyamadığımı öğrenmek hele hiç iyi olmadı. ilk defa kapım açık yattım, sanki bişi olsa o kapı kendi kapanmazmış gibi. akut planlarımla daldığım (enkazdan nasıl çıkarız, çıkarken yanıma ne alsam) şahane bir uykudan sonra şimdi gayet ehemmiyetli bir sınava gidiyorum.

Salı, Kasım 2

196

esin :[ says (22:23):

*ahanda valla çıktısını al onu götrcem sölicem bu ne dicem

*aptal

*gözlüklerini yedirirm ona be

*salak


beyza says (22:23):

*yahu ben anlamadım bu çok bilenlerdeki bu durumu

*başak da böyleydi

*neden böyle oluyo bu insanlar anlamadım

*ambale oluyolar sanırım

*hani aslında beni anlıcak biraz basit düşünse

*ama kafa hep komplekse çalışmış bunca sene

*basit düşünemiyor sanırım

*olayı bu


beyza says (22:24):

*halbuki çok basit minicik bişi söyledim


esin :[ says (22:24):

*ya bi de bu erkek olucak ya bunu evire çevire dövcen onu anlıcak

*evet bi de

*kaç kez yani

*sanki bizden bşka mail atan var da

*şehzade hazretleri


beyza says (22:24):

*şükret bana sen

*ona öyle yazcam


esin :[ says (22:24):

*lütfedip fikrini söyledi


beyza says (22:24):

*bana şükretmeyi bilmiosun çünkü bu sınıfı tanımıosun dicem

*bilsen bana şükrederdin dicem


beyza says (22:25):

*recep ivedik desem okey derdin dicem

*hakkaten recep ivediği ingilizceye mi çevrsek

Cumartesi, Ekim 23

195

bu cumartesi gününde de, önce kahvaltı+bulaşık, sonra temizlik, sonra yemeklik alışverişi, ve ardından da evde pijama niyetine giydiklerimin üzerine uzun mor penye hırkamı alarak eve kapanmayla akşam ettiğime göre huzur içinde "evde geçirilen yeni bir pazar günü"nü beklemeye başlayabilirim. hatta gidip yatabilirim, nasılsa saat 5 buçuk oldu ve hava kararmaya başladı ufaktan. keşke televizyonda esra erol tarzı bi şey olsaydı da onu izleseydim. haftasonlarının eksikliği bu işte. ben belki ev hanımı değilim, belki haftaiçi sıradan bir ev hanımı hayatı süremiyorum ama ben de aynı kromozomlara sahibim belki buna ihtiyacım var. yayın yönetmenlerinin bunu düşünmesi gerekirdi. sabahları yayınlanan doktorum programını da haftaiçi her gün kaçırıyorum mesela.

şimdi düşündüm de, ev hanımı olmak bile daha eğlenceli. peh.

Perşembe, Ekim 21

194

yarın taksime gidicem. en son sanırım 18 eylülde gittiydim. baya oldu bak, taksimi özlediğime göre demek baya olmuş zaten. yarın orada sıkılmaktan korkuyorum da saldırıcam işte oraya buraya, olan kredi kartıma olacak. hayır sonra kredi kartımı kime versem onu düşünüyorum.

sevgilimi özleeedim. taksimde de o yüzden sıkılıcam. naparsam yapayım sıkılıcam.

Salı, Ekim 19

193

http://www.youtube.com/watch?v=Pczr7Neaiec

ibretlik bi durum. ama gecenin 00.40'ında daha neye bu kadar gülebilirsin ki bana bi onu de hele.

beyza says (00:39):
*adama bak ya
*allah bize böyle özgüven vermedi çok şükür
*yani bu adama vermiş biz hala dalga geçiyoruz
*bize verseydi
*götümüz yer çekimine karşı gelirdi

Pazar, Ekim 17

192

bak buralardan bir insanın aşık olduğunu öğrendim ve feleğin çemberinden geçmiş, artık kendi aşkı kadar başkalarınınkine de sevinen ve bunla aaayh şeklinde huzurla koltuğuna oturan bir görmüş geçirmiş gibi mutlu oldum. o sebepten biraz duygusal hadi bakalım. kıymetlilerimdendir, zaten öyle çok şiir sevmem ben.

sevgileri yarınlara bıraktınız
çekingen, tutuk, saygılı
bütün yakınlarınız
sizi yanlış tanıdı

bitmeyen işler yüzünden
(siz böyle olsun istemezdiniz)
bir bakış bile yeterken anlatmaya her şeyi
kalbinizi dolduran duygular
kalbinizde kaldı

siz geniş zamanlar umuyordunuz
çirkindi dar vakitlerde bir sevgiyi söylemek
yılların telaşlarda bu kadar çabuk
geçeceği aklınıza gelmezdi

gizli bahçenizde
açan çiçekler vardı
gecelerde ve yalnız
vermeye az buldunuz
yahut vakit olmadı

-
behçet necatigil


Cuma, Ekim 15

191

bu aralar hangi gezegen nereye gidiyor, hangisi öbürünün üstünden atlıyor bilmiyorum ama hoş olmayan şeyler gördüm. genel olarak gene bi karamsarlık var gibi insanımızın üstünde. ben de boş durmadım, gene bunalıma girdim. kısmetse cumartesi akşamına çıkıyorum.

insanların başına da iyi bi şey gelmedi son zamanda, biraz o yüzden sanırım. benim çemberimin içindekilere bakıyorum, yok yani tamam şükrediyoruz gene çok şükür hastalık gibi büyük sıkıntılarımız yok ama hava da şu anki gibi olunca insan çok müsait sıkılmaya bunalmaya. kapkaranlık yahu ıslak bi de üstelik.

en çok da canımı feysbuk sıkıyor. işte bu cümlemle itiraf ediyorum nasıl lüzumsuz bir halde olduğumu. siz de bi siktir git demişsinizdir bu cümleyi okuyunca. o sebepten, ben şimdi müsaadenizle ekmek almaya gideyim, okulu ektiğim bu güzel cuma gününde bi güzel kahvaltı edelim.
*ha şu son cümlen bile mutlu olma sebebi diyen olursa, kafasına vururum çok net.

Çarşamba, Ekim 13

190

gece 2'de yatıp sabah 7'de kalkabildim birtakım işleri yapmaya karar verdiğim için. yani her yapıcam dediğimi de ekmiyomuşum. prokrastineyşın iz ovır.

neyse yani, demek istediğim o işte, 1,5 saat erken uyanıp iş halledebiliyorum, efenime söyliyim makyaj yapabiliyorum. mesela yani, mesela.
.
.
.
hahah gaza geldim bak ne ovırı nerde ovır bugün faturaları yatırmadan eve gelirsem gene aynı olaya dönüyoruz işte.

Salı, Ekim 12

189

odamın şeklini değiştirdim gene. çok afedersiniz göt kadar odada sürekli yer değişikliği yapıp odanın havasını değiştirmeye çalışmak konusunda üstüme yoktur. hiçbir yere sığamadım ve sığamayacağım gerçeği bir kez daha yüzüme deli kadir tokatı gibi çarptı. normal ağaçtan bir dolabımın olmayışı bunda büyük etken. sadece bir bez dolabım, bir kitaplığım, bir kolim, bir hurcum var. yatağımın bazası yok, çeşitli karton kutuları envai çeşit amaçla kullanıyorum. ayakkabı kutularım- ki kendileri bir dişi için gayet az miktardalar- üst üste istifli. amma velakin hepsi bot olduğu için acayip yer kaplıyor. kitaplığın iki rafı kozmetik ürünleri, takı toka makyaj malzemesi ile dolu. kitaplık dediğin şeyin zaten 5 rafı var, 2sini amacı dışında kullanırsan tabii ki ders notların açıkta kalır. 2 tane valiz var odada, birinde çantalar yığılı - ki onlar da bana ait oldukları için büyük çantalar, öyle minik minik hanım hanımcık çantalarım yok maalesef, sırt çantası falan yani-, diğer valizde de işte dışarıda kalan ders notları, dosyalar vesaire. ben daha bi büyük sözlük alıcam mesela, onu nereye sokacağımı hiç bilmiyorum. yazlık kışlık ayırma konusunda sıfır olduğum için, tişörtlerimi de ne bilim koliye falan kaldıramıyorum ya giyesim gelirse diye. halbuki genelde sabahları kalktığında seçmek şöyle dursun, eline ne geçerse giyip okula giden bi insanım yani. her zaman formayı seven bi öğrenciydim zaten.

---

üstteki paragrafı yazdıktan sonra birkaç saat geçti, sanırım odamın yeni halini seviyorum artık.
iki reklam var; biri filmekimi'nin reklamı, diğeri de colin's şu karı kız kaçırmalı reklamı. ikisinin de müziklerini merak ettim çok.

şimdi osman başlıyor gitmem gerek. azıcık ağlayacağım.

Salı, Ekim 5

188

gecenin 3ünde ayaktaki insan için o saatte uyuyanlar, vay be o saate kadar yapacak işi var demek falan diye düşünebiliyor bazen. ben düşünürdüm mesela. işte okur, al sana gece 3'teki icraatımı göstereyim de benimlen gururlan azıcık:


Pazartesi, Ekim 4

187

marmara'nın bize hafta içi boş bir gün karşılığında, 4 günlük baş ağrısı bahşettiği bir dönem.

ben akademik takvim, normal takvim, vize final haftaları, ders haftaları ve devamsızlık hesabı konusunda 3 senedir ihtisas yaptım bu okulda ve arkadaşın da tavsiyesi üzerine tezimi bu konu üzerine vereceğim.

lan öyle başım ağrıyo ki ne gözümü açabiliyorum ne kapatabiliyorum. başlıcam böyle işe okulmuş da meslekmiş. başlıcam yani baksın bana babam bana ne arkadaş. ben neden kendimi paralıyorum.

eve bi minder bi de playstation alaydım o harç paralarıyla, şimdi lokum gibi kızcaazdım.

Cumartesi, Ekim 2

186

ekim geldi yeminle. iki gündür yüzüm bembeyaz, elim ayağım bembeyaz geziyorum. titreye titreye hem de.

osman'ı seyrettikçe içim daralıyor onu fark ettim. ya ben metamorfoz geçirip ev hanımı oluyorum yavaştan, ya da hakikaten iyi oyunculuk denen şeyi bunca senedir ancak şu çocuk gösterdi bana. başka şeylerden de etkilendim onca zaman ama bu etkilenme değil bak, içim daralıyor izlerken, tutup içime sokasım geliyor çocuğu. hissiyatımın tam açıklaması budur.

azcık kendime baksam, üşengeçliğimi atsam biraz güzel olabileceğimi fark ettim. o sebeple her şeyden elimi eteğimi çektim sırt çantasıyla ezik gibi gidiyorum okula. tam bi solucan.

türk kahvesi kafam geldi gene bi de, yandık ki ne biçim.

Pazartesi, Eylül 27

185

gene somebody else's lover dinliyorum yarabbi.

çok para kazanmam lazım. çünkü paşalar gibi hem çocuk hem kariyer yapmak istiyorum. o bebeğiyle parlamentoya katılan italyan hatun gibi mesela, boynuma dolayıp çocuğu her şeyi yapabilirmişim gibi geliyor.

tüm bu hissiyatımın sebebi de o kanal d deki dizide oynayan osman çocuğu. ulan osman aklımı başımdan aldın velet. aşığı oldum.

yarım saate de seneyi devriyemiz. vay anasını.

Cuma, Eylül 24

184

bi çeşit feridun düzağaç oldum. mütemadiyen ağlıyorum ben de.

dün türker'i havalimanından gönderirken o kadar ağlayamadım, üzerimde baskı vardı bi de sanırım insan içinde bi yere kadar ağlayabiliyorum. gayet metin olup etrafı da üzmeden öyle durabildim de, eve gelince kötü oldu. hem diyorum tek kalayım ağlayayım iyidir, yani ağlayayım da bitsin tutmak kötü çünkü kendimi sıkmaktan solunum yollarım acıyor şu an. bi yandan da tek kalmayayım istiyorum korkuyorum.

kendi ağlamamdan korktum dün ilk defa. kısa vadede kesilmesini umuyorum. bişilerle ilgilenmeye başlayayım da zaman da geçsin benim de kafam dağılsın istiyorum. okul açılsın okulda anamızı bellesinler ki ağlamaya vaktim olmasın istiyorum. ama ağlayacağım, kaçarı yok. merak ettiğim, hangi akla hizmet feysbuka anniversary diye tarih girmişim. şimdi çıktı işte kenarda duruyor.

Pazartesi, Eylül 20

183

feysbukta küçülmeye gittim. 211'den 124'e düşürdüm sosyal ağımı. 87 kişiyi bi solukta harcadım.

blogun temasını artık değiştirmenin zamanı geldi sanki. bi sonbahar kış kreasyonu fena olmaz.

Pazar, Eylül 19

182

şu bi haftada yaptıklarım. ömrümün çok az zamanını gerçekten yoğun geçirmişimdir, gerisi kendime fazla gelen şeylere ettiğim şikayetlerden ibaret. evet tembelim. ama bu hafta yoruldum. hala da uykum var.

balkondan esen rüzgar için şükrederim ben arkadaş.

yarın dönem start alıyor, salı ders kaydı yapıcaz, bu hafta da onaylar falan derken ders olmayacak diye haber geldi sevindim çok. o yüzden yarını temizlik günü ilan ettik. ki bugün odamı pakladım, içim ferahladı mutlu oldum. şimdi de çamaşır yıkadım bi makina, onları da asayım daha sevinecem.

geçen yıl ferifer'e yılbaşı hediyesi olarak aldığım defterden kendime de aldıydım. şimdi büyüğünü buldum. o kadar sevindim ki gören ömründe defter sahibi olmamış sanırdı. bütün istiklali deftere sarılarak liseli kızlar gibi yürüdüm. zaten dün çok başka bi havam vardı gerçekçi olalım. ben gördüm o havayı en azından, orda burda aynalarda.

seda ile tesadüfen aynı kitabı okumaya başlamışız.

türk kahvesini çok şahane yapıyorum. tek numaram budur şu koca hayatta.

Cumartesi, Eylül 11

181

evime geldim. daha da bayram var demeyin, 9 günlük bayram tatiline duyduğum heyecan bile gitti.
şu an hayata ümitle bakmama sebep olan bu birinci durum haricinde, bir de börgırdan yemek söylemiş onu bekliyor olmamız var, bu da ikinci sebep.
cibinliğimi özlemişim, göt kadar odamı, sığışamayan eşyalarımı, çamaşır sepetimi, salonumuzu, 5 çubuk çeken internetimizi, balkonumuzu, özlemişim.
büşra bilgisayarı ilk açınca kenarda foreca tarafından windows 7ye verilen hava durumu hizmetine baktı ve "bunu da izmit yapmıştım dur istanbul diye değiştireyim, geldiğimiz resmen belli olsun" dedi. ona bile sevindik.

home sweet home muş, bizimki bütün toz alınmamışlığına rağmen bal dök yala be!

Pazar, Eylül 5

180

kendime yeni bir memnuniyetsizlik buldum, saç rengim. pişman oldum itiraf ediyorum, evet tepeden çıkmış beyaz saçlar çok iğrençti ama pişman oldum yine de. her beyaz tenliye koyu renk saç yakışacak diye bir kaide yokmuş. gene de idare eder bi halde, işte akana kadar idare edecek mecburen. mor kafamla bir süre aranızdayım.

kadir gecesi malum, mübarek bir zat olan kardeşimin de doğum günü. o yüzden birazdan kuzen tarafından kavrulan helvaya mum dikeceğiz. şaka bi yana, iyi kandiller.

haberlerde u2 üyeleriyle başbakanın buluşmasını görünce, gözümün açık gitmeyeceğini anladım. bu memleket bunu da gördü, enteresan bi kare hakikaten. günlerdir haberlerde u2 u2 dendiğini duyup da iplemeyen babam bu kareyi görünce şimdi bu adamlar çok mu meşhur dedi, evet görmüyo musun yaşlı başlı tipler dedim. ne iş yaparlar, rok müzik mi dedi, evet dedim. kafa sallayanlardan yani dedi. siz her rokçuyu kafa sallıyo zannediyosunuz dimi dedim, başladım isyana. u2dan girdim, beatlesdan çıktım. clapton var babacım dedim, gilmour amcamız var falan. şaka şaka, yok kafa sallamaz bunlar efendi adamlar dedim kapattım konuyu. rok camiasını savunmakla uğraşamam, yüz karası tipleri açıklayamıyorum gene ben suçlu oluyorum. kafamı da mora boyamışken gerek yok dedim.

bunun dışında, tatil artık bitsin diyorum. canımı sıkan önemli bi iki mevzu dışında iyi sayılırım. havalar dengesizleşti kafama vurdu bi tek o kötü.

Cumartesi, Eylül 4

179

böyle sıkıntı sıkıntı falan derken işi köküne kadar götürdüm, dibine vurdum. saçları kestirdiğim yetmedi, bi de mora boyadım.

Cumartesi, Ağustos 28

mola


2009'un aralık ayında, en yakın arkadaşımın sevgilisini askere uğurlayacağımız bi günün sabahı, çengelköy çınaraltında çektim bu fotoğrafı. renkleri ne kadar güzel. o sabah yetişemem diye evden erken çıkıp erkenden üsküdara varmıştım. kayışdağı'nda otururken hep bu sıkıntıyı çektim, zaten normalde her zaman insanları bekleyen ben, kayışdağı'nda oturduğum süre boyunca bu konuda paranoyak oldum. hiç geç kalmayacağımı bildiğim halde evden erken çıkıp enayi gibi bekledim hep. her neyse, o sabah da soğuk havada üsküdar sahilde türker'i beklerken bayağı üşümüştüm. sonra çınaraltında güzelce yiyip içmiştik, sonra havaalanına harun'u uğurlamaya. tam 20 gün sonra ben aynı şey için havaalanında olucam, düşündükçe bırak darlanmayı, rahatlıyorum.

178

yine sıcaklar geldi, ayın 1inde ani bir düşüş yaşanıp yağmur yağıncaya kadar terleyeceğiz belli ki. kaç gündür iyiydik be ya. saat daha 12 olmadı, şimdiden 29 derece. eh öğleden sonra 30 ve üstü demek oluyor bu, bizim gibi 6.katta güneşle yalanan bir odada olmuyor öyle işte. kötü biliyo musun?

ilerde kendi evime çıkarsam gidip en alt katta oturcam bi süre, düz ayak evde bi vücut serinlesin. sonra üstlere çıkılır istenirse.
zaten bi kendi evime çıksam neler olacak. yalnız sıkılıyorum ben yoksa onun dışında hakaten çok süper bi hayatım olabilir.bi de kitap fuarına yalnız gitme mevzusu var. bak bu konuda çok ciddiyim, 2. bi kişiyle o olay gezmek olayına dönüşüyor, tek gideceksin eğer alışveriş edeceksen. tıngır mıngır, tak sırtına çantayı içine yolluk kraker felan da doldur, çünkü orda acıksan ya çıkıcan oralarda tekirdağ köftecisi falan var (düşün ne kadar öte) ya da mcdonalds a tabisin. o sebepten sırt çantası diyorum ben. bu sene de sanırım sınav haftasına denk gelecek ama gene bi gün düşerim yollara, elim kolum dolu gelmesem bile bi dolanırım yani bakarım ne var ne yok.
oruçluyken 3e kadar uyuduğum oluyodu geçen sene. bak dün gece 04.36da hala uyanıktım, sabah 09.07den beri de ayaktayım. olmadı bu sene idare edemedik, orucu uykuya tutturamadık paşalar gibi kendim tutuyorum. du bakim hesaplıyım bugünü, 19.49da iftar var imiş, demek kiiiii............10 saat 42 dakika. maşşallahım var bugün. neyse 2 saat 45 dakikası gitti şimdiden.
yani bu kadar hesap kitap yapmakla çarpılır mıyız acaba diye merak ediyorum. dakika saymak, oflamak puflamak. valla bilemedim.

ha bi de şu var;

bir lezzet masalı... "bulaşık"...



ehe..ehehehe..

Perşembe, Ağustos 26

177

annaam en son cumartesi yazmışım ne garip. işte oradan belli ne kadar yoğunum, iki gün evden çıktım ya hemen satmışım blog falan.

evet, blogu bir sevgi kelebeğininmişçesine doldurmaya başladığımdan beridir ilk pmsim geliyor. o sebepten de düşündüm ve bu defa pmse yenilmemem gerektiği konusunda hemfikir oldum. kiminle oldum bilemiyorum ama hormonlarım güzel bi ekip. neyse. yine o sebepten, bu ayki pms ödülüm şu karışım:

10'lu halley paketi
1 paket burçak
1 paket eti kakaolu bisküvi
2 paket kremşanti
1 paket rulokat (bunu yeni akıl ettim, ilk kez ekleyeceğim için şimdiden heyecan bastı)
aldığı kadar muz
1 paket çikolata sos


işte bunları olduğu kadar karıştırıyonuz, yani tarife gerek yok şimdi bisküviyi kırıcan halleyi ufak ufak kesicen bunları da sen akıl ediver. koca muzu atma kremşantinin içine ayıptır görmemiş derler.

sonra dolaba atın da biraz donsun. tatlının adı "bulaşık". görüntüsü iğrenç oluyor çünkü.

bu ara endoskopiden korkuyorum da bakalım.

Cumartesi, Ağustos 21

176

saat 12'yi geçirip post yazıyorum ki, her gün yazmış gibi görünmeyeyim de ne düşük çene varmış demesinler. böyle küçük hesapların insanıyım işte. şaka lan şaka öf.

star wars var eylülde cnbce de. rastladıkça gene izleyecem ben işte kaçarı yok. büşra da çıldıracak, yazık ona da acıyorum. mesela dublajlı iğrenç olmasına rağmen kanald verdiğinde the big lebowski'ye ayak üstü bakıyodum da ayakta dururken gülme krizine giriyodum. o kızcağız da hiç merak etmedi yani ne salaksın şeklinde bakıp durdu inatla. inadından dolayı artık saygım var bu kayıtsızlığına büşra. valla bak bi gün jedi olursam demicem sana gel padawanım ol, sadece pelerinimi yıka ütüle derim o kadar.

bizim üniversiteden bozma eğitim köyü (bu da zengin okulların kendilerine verdikleri sempatik isim gibi bi şeydir ama ben temel anlamıyla kullanıyorum) marmara, hala akademik takvim açıklamadı. bakın beni ümitlendiriyosunuz, ben şimdiden başladım kesin bu dönem ders yok demeye. gitmicez biz kesin bak, açmıyoruz bu sene tadilat var falan derler diye düşünüyorum. neyin tadilatıysa? :D yani tabi bıraksan baştan aşağı tadilat yapılır o okula, hatta şöyle, direk dozerle o yeni giriş kapısına elleşmeden dalarsın kampüse, sonra haydi sil baştan. neyse ben onu reelde göremeyeceğim içim simcity 3000 almaya karar verdim, sanal alemde şehir mimarı olacağım. zamanında mimar olmak istiyodum ben bak aklıma o geldi. nerden nereye. neler olmak istedim de sonunda götüboklu tercüman oluyorum işte. müt diyolar kısaca. müt ne ya? müt diye meslek mi olur allah aşkına, mühendise müh diyonuz mu ne ayıp şey. biz amerikalılar gibi doktora da dok (doc) demiyoruz. onlar doak! yapıyolar ya, mesela o da biraz karizmatik gibi ama neticede adam doktor yani. az önce ER'ın final bölümünü izledim de, ondan bu artisliğim. orda duyduklarımı satıyorum yoksa hiç bilmem öyle doak falan. utanmadan bi de parantez içine açıklama yazdım.

ben böyle sahura kadar oturursam bütün ramazan, daha çok yazarım.

he işte, ER da bitti. yani bitmiş. ben bırakalı çok oldu. ortasından başlamıştım, bi ara deli gibi izledim. fanatikliğimin zirve yaptığı dönemde dizi de çok güzeldi. sonra işte o güzel insanlar bir bir ayrıldı (carter), sonra neler oldu bilmiyorum. bugün son bölümün de sonunu kaçırdım zaten burda reklam arası bilgisayara bakarken. neyse izlerim bi şekilde ama güzel diziydi. aksiyon kısımları izledim dramaları kaçırdım o sebeple tekrar izlicem son bölümü. carter çok içliydi, kamera ona zoom yaptıkça ben de içlendim. farklı sebepler. jeneriğinde heyecanlandığın diziden ne beklersin işte. bi de össye hazırlanıyodum falan ben o zamanlarda da ER'ın yeri hep ayrıydı bak.

kaçtır deli deli yazıyorum. böyle giderse iyi bak, iyi tutturdum dikişi. felaket senaryolarımın hiçbirini beğenmiyorum çünkü ben, sevemedim karagözlüm.


inciciler için özet: eylül bu sene baya acayip olacak.

Perşembe, Ağustos 19

175

sıkıntıdan blogdaki eski postları okudum da;

geçen sene 14 kasımda havanın tam kıvamında olduğunu söylemişim. bak şimdi bu sene de kurban bayramı 16 kasım, ve bittabi biliyosunuz ki 9 GÜN TATİL VAR! inşallah tam öyle olur tam sevdiğim havalar.

neyse, te geçen seneden beri bi kaç kez bu 9 günlük tatilin lafını etmişim. bu kadar takvim insanı olmamla ilgili bi çare bulamadım üzgünüm.

büşra her dertlenip yazdığım şeye olduğu gibi burdaki postlara da, "sen beni özlemişsin gülüm, çok net" şeklinde yorumlarda bulunmuş. ezberci.

türker de bi ara buraları okuyomuş... neeyyssssse.

bi de şu var: http://www.facebook.com/video/video.php?v=76926414650&ref=mf

174

o değil de, bu sene 14 şubat'ta düşler akademisi social inclusion band'in kolektif istanbul'la birlikte verdiği konser geldi şimdi aklıma, açtım gül ali dinledim. ne güzeldi o, sanırım geçen sene en çok eğlendiğim vakitlerden biriydi. şimdi de aklımdan o geçti, ben bu yıl doğumgünümde gidelim müzikli felan bi yerde eğlenelim istiyorum ya, işte orda keşke kolektif istanbul olsa. keşke denk gelse ama mucize olur.

173

biri yanlışlıkla soğuk lafı ettiği zaman heyecanlandığımı fark ettim. kalbim pır pır oluyor böyle.
kış çocuğuyum, kova burcuyum, böyle yaz nanelerine gelemiyorum zaten, bu sene bi ara kışın "üf yaz gelsin" lafı etmiştim. sanırım onun laneti üzerimde. yani normalde etmem öyle laf ama kışın çok yorulmuştum okul mokul derken, o sebepten ağızdan çıktı bi kere. şimdi kış gelse de götümüz donsa diye bekliyorum. marmara'ya botlarımın izlerini bırakayım, kalorifer yanmayan sınıflarında derse gireyim tir tir titreyeyim istiyorum. acayip sıkıldım sıcaklardan. zaten yazları boş oturduğum için hep sıkılırım, bu sene 1 aya bile tahammülüm yok. neyse, ya bak laptop şu an yaktı bitirdi beni mesela. kışın öyle mi? kışın ısınmaya diye laptopla oturursun, regle iyi gelir hem karnına dayar öyle oturursun. şimdi bi efenim şöyle entel olayım da gideyim kafede kahvem veyahut sıcak çikolatamla kitabımı okuyayım diyemiyosun. zaten ramazan münasebetiyle gündüz saatlerinde moron gibiyim, akşama da zaten öyle sıcak çikolata falan içilmiyor nerde buz orda biz.

aman ya sıkılmaktan da günde 3 post yazdığım zamanlara yaklaştım, bak o zamanlar çok kötü oluyor hiç çekilmiyorum. ziv ziv konuşulur mu?

gevezeyim işte, fak.

Çarşamba, Ağustos 18

172

balkonuma gittim döndüm. şahane esiyordu. çok şükür dedim, sonra da allahım beni bundan mahrum bırakma diye dua ettim. kapıdan içeri girerken de sağ ayakla girip bismillah diyeceğime, home sweet home dedim içten içe, itiraf edeyim. nasıl seviyorum evimi anlatamam.

bugün süper bi durum var, hava kapalı. ben ki kapalı havayı sevmem, ahanda seviniyorum işte güneş yok diye. daha az yanıcaz çok şükür.

bi de kuzenimin geçenlerde gittiği bi yerden bahsetmek istiyorum, çanakkale kaz dağları'nda hızırkamp. ben fotoğrafları görünce allahsızlaaaaaaaaaaaar diye haykırdım, şimdi fırsatım olsa da gidebilsem diyorum. yolu düşen eden, yakın olan vesaire kendisi gitsin kaçmaz öyle yer, hızır değil huzur kamp gibi çok şahane bi yere benziyor.

ahah kitap fuarının feysbuk iventi şimdiden açılmış, gene gidecez teee anasının gözüne hiç üşenmeden. ordan trakya ve balkanlarda olan bütün dostlarımızı da ziyarete gelebiliriz zor olmaz yani. neyse, paramız olsun da bari gidip alalım alabildiğimiz kadar. 30 ekim-7 kasım arasıymış, gelenin başımın üzerinde yeri var beraber gideriz.

ve ve ve, marmara hala akademik takvimini açıklamadı. bizim okul açılmayacak aga ben diyim. kesin bak biz bu dönem gitmiyoruz. rahat olun freş. gerçi şu an siteyi açmaya çabaladım da açılmıyor, kesin bi duyuru falan yüklüyolardır gene çökerttiler siteyi, yok böyle bi okul...
inşallah takvimi falan yüklüyolardır. meraktan çatladım yapacak işim yok okulun takvimi açıklaması en büyük heyecanım oldu.

Pazar, Ağustos 15

171

bu yazacağım son kötü post. bundan sonra bi daha kötü bişi yazmıcam.

ne zaman gelecek zamanlı cümle kursam, ne zaman "bi karar versem", bi plan yapsam, hepsi götümde patladı. hiç bi boku beceremedim, hiç bi dediğimi tamamen yerine getiremedim. hep bi aksilik oldu etti, hiçbir zaman fırsatımın olmayacağını bildiğim şeyleri yapmaya yeltendim, hep tembeldim belki de bilmiyorum. sonuncusu muhtemel. ne var ne yoksa, bugüne kadar yuvarlanıp geldim bi şekilde, öyle büyük problemler addetmedim kendime. ama şimdi, doktorluk olduğumu düşünüyorum. kimsenin olmasını istemediğim, duyduğumda üzülüp endişelendiğim, kendime asla yakıştırmayacağım bi şeyi şimdi gayet emin şekilde düşünür oldum. ne varsa üst üste geldi, ne varsa. bilinçli şekilde davranmaya, kendimi kontrol etmeye çalıştıkça daha beter alt üst oldum. bi yandan kötü hissedip, depresyona girme eşiğine gelip de, bi yandan bık bık psikologmuş gibi kendime neler olduğunu tespit edip düzelmeye uğraştıkça iyice karıştım. olmayacak işler. şimdi iki satır keyif için her şeyimi verebilirim. sıfır şekilde yalnız olmak istiyorum. bi allahın kulu olmadan, tek bi allahın kulu olmadan yalnız kalmak istiyorum. ömrü hayatımın toplamında ağlamadığım kadar ağladım, ağlayacağım varsa da artık ağlıyım bitsin istiyorum. nası rahat ederim bilmiyorum. bi şeylerle ciddi anlamda meşgul olmadıkça sanırım olmayacak, onun için de kafamın dolu olması lazım, okulun falan açılması lazım her neyse. ben sıkıldıkça, bedenimden çıkmaya başladı acısı. onu da toparlayıp, daha kuvvetli olabilecek şekilde beslenmem lazım. beynimin içi karıştıkça, vücudum daha dirençli olsaydı belki daha iyi kaldırabilirdim. şimdi en ufak üzüntüde, bi yerde yığılıp kalıcam diye korkuyorum.

jim sturgess, "all you need is love" diyor pür neşeyle. onun gibi keyifli olabilmek için emin olun her şeyimi verirdim.

bu sondu dediğim gibi, bundan sonra sadece neşeli keyifli şeyler yazıcam.

Perşembe, Ağustos 5

170

3 gündür acayip sıcak, yarın daha fena olacakmış. hissedilen 53 derece olacak diyor. sanırım artık evlerde camlara silikon çekip evi hortumla doldurmanın vakti geldi, yüzerek yaşarız.

geçen cumadan beri boşum, ama pek de boş kalmadım. haftasonu naptım?? heh cumartesi açıldığından beri gidemediğim viaporta gittim işte, pazar günü de evdeydim. pazartesi türker işe başladı sonra inception'a gittik. salı günü feride geldi, salı günü yanıyodu ortalık, sadece evden kadıköye indim, türkerle yemek yedik sonra da ferideyi aldım geldim, yandık lan yandık. dün de öyle acayip sıcaktı. bugün daha beter. eriyoruz.

of acayip canım sıkıldı, ailevi mevzular var çok can sıkıcı. vallahi annemler geldi şimdi, keyfim dibe vurdu. bi keresinde post yazmıştım, 26 mayıs'tan beri hiçbir şey düzgün gitmedi diye. şükürler olsun kafama tuğla düşmedi, ne benim ne sevdiklerimin başına bişi geldi ama ne bilim... keyfim bi kaçtı, bi daha cidden yerine gelmedi. hayır ne bilim 15 gün sonra, 30 gün sonra, ya da işte 2 ay sonra geçecek olsa vallahi laf etmicem ama yok geçmicek işte. şimdi bu cumartesi izmite gidicem. ramazan başlıyor. şimdi biz bütün aile aynı apartmanda oturduğumuz için, ne kadar sorun varsa her bir araya gelişimiz de mevzu olacak. ya kötü işte keyifsiz. çok memnuniyetsizim hakkaten. pms'in etkisi demeyin, pms etkisiyse ayda en azından 20 gün keyifli olmam gerekir. yok. he gülüyorum eğleniyorum lafım yok. ama yani yalnız kalmaya görsün. her şey keyfimin kaçmasına sebep oluyor.

ha temel sebep şu, mala bağladım evet. türker gidecek diye kendime eziyet eder oldum. her fırsatta ağlıyorum. en son tutamayıp onun yanında ağlamıştım, sonra söz verdim güya ona. burdan da diyim, sevgilim ben sözümü tutamadım sürekli ağlıyorum. helak oldum hatta geçenlerde. normal olmadığının farkındayım, ama elimden gelen bi şey yok. tek kalamıyorum, ilk etkisi bu oldu. evde tek başına kaldığımda gece yatmadan canım çıkana kadar ağlıyorum. sonra sabah kalkıyorum, gene kimse yok, gene ağlıyorum. ben böyleyken bari diğer her şey iyi gitsin de ben toparlıyım derken, diğer her şey de zor gelmeye başlıyor.

ben bu postu yazmaya devam edersem itiraf.com'a dönecek ve herkesin okuması gereken şeyler değil sanırım.

Cumartesi, Temmuz 31

169

bir aylık iş hayatım cuma günü bitti, şükürler olsun. şimdi herkes için dua ediyorum, allah hepinize sevdiğiniz, sabahları kalkıp koşa koşa gideceğiniz işler nasip etsin. öbür türlüsü hakikaten insanı yer bitirir, ömründen üçer beşer götürür birer birer değil.

benim regl zamanlarım genelde ağrılı geçerdi önceden. yani ergenliğe ilk girdiğim zamanlar olsun, lise zamanları olsun, hep böyle deli gibi sancıyla kıvranır, yerlerde sürünürdüm. saatlerce sıcak suyun içinde kalmam gerekirdi, sıcak su torbası falan fayda etmezdi. şimdilerde daha hallice ağrılarım, ama yaşım ilerledikçe regl haftaları değil, ondan bir önceki pms haftaları şiddetli geçmeye başladı. ufak çaplı asabiyetler büyüdü büyüdü, şimdi bunalımlara dönüşüyor fırsatını buldukça. yeter ki ekstradan bir sebep olsun dert etmeye, katmerlenip hıçkıra hıçkıra ağlamalara kadar gidiyor. önceden reglinin ilk günlerinden nefret ederdim, şimdi iple çekiyorum. başlasa keşke diye, başlasa da atsam vücudumdan şu gerginliği. öyle tatlı koması falan da gelmez bana pek, iki şekerli çaya tav olurum zaten. yirmili yaşlarda böyleyse, otuzlarımda neler olacak, sonra kırklar falan. küçüklükten beri öf sıcak pöf sıcak diye gezindiğim için menopoz teyze derlerdi, menopoza girince neler olacak acaba acayip merak ediyorum. millete de çektiriyorum, ama kendime ettiğimin haddi hesabı yok. sonra neden biyolojiyi sevmiyosun? ulan hormon denen şey sevilecek şey mi allah aşkına büşra sen söyle? yani adama neler yaptırır sen hepimizden iyi biliyosun. mesela bendekiler bugün bi bebeğin ayaklarını ısırtıyodu az kalsın. çocuğun ayaklarında kaldı aklım. daha yirmibir yaşındayım lan ben. hormonun sırası mı arkadaş, tavan yaptı bende anaçlık. doğurunca kurtulacak olsam getir bugün doğurayım, getir hemen. ama yok işte, sonra o bebek ağlar, ben de karşısında ağlarım. salya sümük gideriz çocukla, çocuk bana anne muamelesi yapmaz ki o ortamdan sonra, iyice yavşak olur. düşünsene, bebekken daha otoriteyi kurmamışsın, salya sümük gitmişsin, ilerde enseye şaplak olursun elbet.
şu sıra bunları düşünüyorum. ve toparlanmam için 1 ay oruç tutmaya, sonrasında da ders çalışmaya ihtiyacım var. inek gibi ders çalışmam lazım, götümüz tutuştu malum son sene. oldu da baktım her şeyi aynı anda götüremiyorum, birinden 90 almak için öbürünü satıcam derslerin. bitirmeyecem gerekirse bu yıl. 5 olsun a.k. 5 senede bitsin benimki de. kimse elime bakmıyor nasılsa, kazanacağım para gene kendime olacak. bi sene daha annemlere kahrımı çektiririm, sonra gerekirse onları yaşatırım kazanacağım parayla, kuruşunda gözüm olmaz. kendimi sıkmaya değmeyecek çünkü hiçbir şey. şu an önümdeki ekonomik boy rafıls paketine bakarken düşündüğüm şey bu. değer mi allah aşkına insanın kendini kahretmesine? sıkıntıya falan. vallahi bak ya neler oluyo yani öyle abuk subuk şeyler için geriliyorum ki ben. haklı üzülmelerimin faydasını da bugün mangoda gördüm. 36 beden kot cuk diye oturdu allahıma. 10 liraydı bi de. bayram ettim. zayıflamışım da iğrençmişim. bana ne ulan 36 beden diyorum kafa mı buluyonuz!

çok sıkılmaktan aşk-ı memnuyu izlemeye başladım diziporttan. demin gezdim dizileri, beğenemiyorum bişi. eve gidince kös kös house izleyecem, full house var bi de onu indirirsem onu izleyecem. gerisi yok yani kesmiyor. mal olmuşuz, millet sex and the city izlesin, sen otur house izle. kodlamada yanlışlık var, büşra hallet bunları.

Pazar, Temmuz 18

168

53 kilo çekiyorum.
benden bahsederken çimento çuvalı demeyi düşünenler var, 50 kiloymuş o da. bekliyolar daha ne kadar sümük gibi solucan gibi gözükebilirim diye.

hep ilerisi için konuşur, hep plan yaparım ya. şimdi hayatımın en hevesli planlarını 16 yıllık öğretim hayatımın bittiği günler için yapıyorum. güzel haberler alıyorum, planları paylaştıkça hadi yapalım gibisinden tepkiler alıyorum. seneye bu günlerde hakikaten mutlu olmayı planlıyorum.
önümüzdeki 15 günde de kitap okumayı.
hayırlısı.
keyifli günler dilerim.

Pazartesi, Haziran 28

167

akşam 8e doğru uykuya dalıp bir süreliğine uyuduğum için şu an biraz malım. yarın bütünlemem var, ondan sonra 2009-2010 dönemi marmara ile olan ilişiğim bi süreliğine kesilecek. şahane.

ama ertesi sabah saat 9da şişli'deki yeni iş yerimde olmam gerekiyor, orası da ayrı bi olay. 8 saat çalışıp memur tadında bir ay geçireceğim. o yüzden artık şans mı dilersiniz, dua mı edersiniz bilmiyorum, beni iki satır aklınızdan geçirin, işlerim rast gitsin çuvallamıyım.

sonracıma, sevgilimi çok özledim. acayip özledim, öyle böyle değil. çok özledim. oturup ağlayabilirim bunun için o kadar. hatta demin sırf onla ilgili bi şeyle uğraşmak olsun diye feysbukta relationship şeysini değiştirdim. böyle bir sıkıntı hali aldı başını gidiyor. ondan da biraz keyifsiz gibiyim. şimdi görmeyince biraz asabi olduğum gerçeğini inkar etmeyeceğim elbette, ama bu görmeme süresi uzayıp uzayıp işin sonunda hobaaaaaaaaa şeklinde 5 ay olacağı için bendeki asabiyet biraz acayip bi hal almaya başladı, o kötü. ondan işte azıcık insanlardan da anlayış bekliyorum ara sıra, ama olmuyorlar, üzülüyorum.

neyse zaten hali hazırda üzülüyorum.

kilo verdim biraz, sonra geçtiğimiz bir haftalık izmit ziyaretinde herkes hastalıklıymışım gibi davrandı, halbuki o kadar da zayıflamadım. buna da biraz sinirlendim. neyse dedim. ama dün akşam burger king beni biraz üzdü, sağ olsun midem akşam bi ağrımaya başladı, hala iğrenç bi his var içimde, bulantı desen değil fesat desen değil açlık desen değil anlamadım. işte mahvoldum biraz tuzlu krakerle toparlıcaz inşallah.

Perşembe, Haziran 24

166

bu gece soğuk suyumu erdem için içiyorum. hatta keşke burda olsaydı da, tokuşturaydık.

http://www.youtube.com/watch?v=kk68i6uphsc

Cuma, Haziran 18

165

düşündüm de, 26 mayıstan beri hiçbir şey düzgün gitmedi.

Çarşamba, Haziran 16

164

bu sabah, son birkaç senedir elime geçsin diye beklediğim ve 15 gün içerisinde sürpriz bir şekilde karşıma çıkan bir fırsatı elimin tersiyle ittim. aiesec yurtdışı stajı imkanı, 1 haziran'da bize duyrulmuştu. 1 temmuzda orada çalışmaya başlayacaktık, eğer bir ülkeye kabul edilirsek. pazartesi akşamı, romanya ya kabul edildiğimiz söylendi.

-

1 haziranda ben izmitten döndüm. bu geçen 15 günün ilk bir haftasını acayip neşeyle geçirdim, hatta önce yedektesin falan dediler çok bozuldum. sonrası başka... sonra işler yoluna girdi, toplantıya gittik, yedek medek yok herkesin şansı eşit dediler. sonra cvler yollandı, pazartesi de yanıt geldi. bu sabah da romanyadan kabul edildiğim projeyle ilgili mail geldi, görüşelim falan filan. ben de yok dedim. istemiyorum teşekkürler.

-

bugün saat 11 e kadar gidip gitmeyeceğimi bildirmem gerekiyodu. benim ailemin bile haberi yok henüz. gitmeye kalksam, bugün pasaport için bi şeyler peşinde koşturuyor olmam gerekiyodu. akşam bi daldım şöyle, napsak ne etsek diye düşünüyodu kızlar. büşra döndü dedi, sen istemiyosun belli diye. o öyle deyince, kendimi önce bi salak gibi hissettim. süzme salak. ne zaman bi daha böyle bi fırsat geçecek elime bilmiyorum. cesaret edemiyosun dedi, cesaretlik bi şey olmadığını ben adım gibi eminim, inanacak adama da garanti ederim ama anlatamadım çoğu kişiye. sonra feride'yi aradım. düşündüm kimle konuşsam diye, babamı arıcaktım, böyle böyle bişi var onaylar mısın diye. kuzenim berranıma soracaktım. türker e danışacaktım, ki onun ne diyeceğini, fikrini falan biliyorum zaten. en son hepsini bırakıp feride yi aradım. mevzuyu biliyodu zaten, ilk duyduğumda ona da söylemiştim ve acayip sevinmişti. inşallah olur diye bekliyodu. dün telefonda, gitmiceni biliyorum dedi. biliyo işte gitmicemi, o yüzden onu arıyorum zaten. keşke demeni istemem dedi. türker i 8 ay göremiceksin, sırf bu sebeptense bi daha düşün dedi. çünkü o gidecek her türlü. koşuşturucaksın çok yorulacaksın az zamanın var ama keşke deme sonra dedi. düşündüm düşündüm. istemiyorum da, herhangi biri için ya da bi şey için değil. kendim için istemiyorum. yaklaşık 10 gündür aptal gibi keyifsizim. bitse de şu sınavlar falan bi rahat etsem bi kaç gün diye düşünürken, bu kargaşanın içine dalmak istemiyorum. yorgunum çünkü toparlayamam. bunların hepsini kendimi avutmak için uyduruyomuşum gibi geliyo herkese. ben de onu düşündüm zaten. kendimi mi avutuyorum diye bi tarttım ama yok.

neyse yazasım yok gibi şu an, dün gece yazmak istiyodum sonra unuttum. gitmiyorum romanyaya. onun yerine izmite gidicem haftaya salı günü.

Pazar, Haziran 13

163

163, lise numaramdı bak bu benim. dile kolay dört sene.

biraz üzgünüm, biraz içim sıkıldı bu hafta. geçen bi ağladım hatta, çok sıkıldım çünkü bunalmışım sanırım. ağlayınca geçiyo da işte hep ağlayamıyorum. yoksa zırlak olurum ondan korkuyorum her sıkıldığında ağla.

(bu arada bono'dan i am the walrus dinliyorum da, sonlara doğru love the people love the people kısmını çok seviyorum.)

neyse ne diyodum, heh işte biraz sıkıldım. hava bi bozdu bi açtı yaktı kavurdu falan. o arada da başımıza bir yurtdışı stajı çıktı, nasıldır nedir falan derken toplantısına gittik. %50 ihtimali var şu an ama, eğer o %50 ihtimal gerçek olursa ben 1 temmuzda başka bir memlekette staja başlamış olacağım. içimi sıkan da o. bi yandan acayip seviniyorum, önümüzdeki 2-3 yıl elime geçme ihtimali "olmayan" bir şey bu, olursa çok şahane olacak. bi yandan da nasıl giderim diye içim içimi yiyor, ben annemleri ayda bir görüyorum mesela, bu ay sonu gideceksem ya ancak havaalanında görürüm, ya da bi günlüğüne falan izmit'e giderim de öyle. finaller var, bütünlemeler var. vize pasaport işleri var. toplanması gitmesi var. diğer bi yandan, türker zaten eylül sonuna doğru basıp gidecek tee şubat'a kadar yok, 5 ay falan görmicem. şimdi bi de ben gidersem ekle onun üstüne de 3 ay, etti 8. türker zaten bugün gitti evine. onu da ancak havaalanında görürüm sonra bi daha şubata, belki şans eseri avrupada buluşma ihtimalimiz olur ama şimdiden hayali kurulacak bi şey değil o. neyse işte biraz sıkıldım diyeceğim odur. bugün de türker'i uğurladım geldim eve işte, şimdi oturdum kendimi çeviriye adadım ptesiye sınava götürülecek çeviriyi yapıyorum. başlayınca gidiyor körolmayasıca, nasıl da yapıyorum bi görseniz. işim buymuş işte böyle zamanlarda anlıyorum. allah belki başka bi vasıf da vermiştir başka bi yetenek ama henüz ben bilmediğim için şimdilik sadece tercüme hususunda iddialı olabilirim.

annemler de benden hevesliymiş yurtdışı mevzusunda ona çok şaşırdım.

neyse gidersek, her nereye gidersem gideyim feysbuka prag*budapeşte*viyana isimli bir albüm açacağım içiniz rahat olsun. bosna hersek falan çıksa bile yani hibeyi biriktirip gene gitmek lazım bi yerlere. neyse bak gene erken erken hayal kuruyorum. hem gidemem dayanamam diyorum hem 3 valiz kitap-dvd ile gelme hayali kuruyorum. olacak iş değil.

gece uzun, biraz daha çeviri yapmam lazım. sonra belki bi şeyler izlerim. ya da uyurum. yarın pazar. bütün gün evde pinek yapıcam iğrenç şortumla, ders çalışıcam yatıcam, kalkıcam yicem içicem çalışıcam yatıcam kalkıcam falan öyle.



ha-ya-let-ler-hiç-u-yu-maz-a-ra-mız-da-do-la-nır-lar.
sıkılınca bunu söylüyorum.

Pazar, Haziran 6

162

son postu yazalı baya olmuş. o gün çok boktan bi gündü de ondan öyle yazmışım, çok ağlamıştım, beynim haşlanmıştı güneşten, ayak parmakçıklarımın rengi değişmişti, bağrımda güneş lekeleri oluşmuştu falan.

bugün de hava öyle kapalı ki sormayın gitsin. istanbul'da 2 gündür yağışlı bir hava hakim. daha doğrusu dün gündüz bi bok yoktu. hatta öğlen vakti işim olduğu için üsküdar'a gittiydim de ikinci beyin haşlanmasını yaşadıydım. sonra işte bi koyverdi yağdı falan, bugün de gök gürlüyodu. bikaç gün daha böyleymiş hatta. biz de seda ilen evi yedik. sabah türker kahvaltıya geldi, bi posta tıkındık baya böyle. söylemesi ayıp kahvaltılar güzel oluyor yedikçe yiyoruz. sonra seda patates kızarttı, pul biberle yoğurda buladık yedik onu da. sonra da evdeki abur cubur çekmecesini istila ettik. ne bulursak ağzımıza sokuyoruz birazdan ayakkabılara falan davranıcam ondan korkuyorum. neyse ki akşam ettik sayılır. bir iki de bişiler okurum, iş güç var onları yaparım falan biter gün. sonra yarın pazartesi zaten 6. geleneksel mübarek final haftaları başlıyor. sonra da yine 6. geleneksel kutsal bütünleme haftaları başlayacak. şimdiden çok heyecanlıyım.

açıkçası yapacak iş çok. mesela çarşamba 3 sınavım var, normal şartlar altında 3ünden de kalırım çünkü sil baştan ispanyolca öğrenmeme imkan yok şu kısıtlı zaman içerisinde. ne de post rheme falan öğrenebilirim, ne de program geliştirme. ama kalmıcam büyük olasılık. çünkü sabahkinden hocanın insafı+sağdan soldan kopya, öğlenkinden alt sınıftan alınacak notlara göz atma+ağzımın laf yapmasıyla bir sayfa yazma, akşamkinden de çatır çatır kopyayla 50 alırım.


böyle de bi hayat işte.
şu an bana şeftali suyu ya da red bull getirenin kırk yıl kölesi olurum.

Çarşamba, Mayıs 26

161

adaya gitmenin lüzumsuz bir aktivite olduğunu hep söylerim. piknik alanlarında sakin sakin ağaç altında yatmadığım sürece adaya gitmek benim için lüzumsuzdur. bugün, türker'e daha önce söz verdiğim için adaya gittim. hem de sevmediğim olana, büyükada'ya.

ne kadar beyaz biri olduğumu bilen bilir. bilenler gözünde daha iyi canlandıracaktır muhtemelen, şu an memleketimin şehitlerinin kanlarıyla boyanmış, üzerine dolunay vurmuş bayrağımıza benziyorum. gene yandım gene yandım. üstüne bir de ayak parmakçıklarım su topladı. ne için? ne uğruna? vay efendim ritüelmiş de, aya yorgiye çıkıyomuşsun mum yakıyomuşsun da, dilek dileniyomuş da, da da da. skerim böyle işi dedim. dedim itiraf ediyorum, büyük günaha da girdim muhtemelen ama yani bi dilek uğruna bayılmama lüzum yok bence. neyse yine dua falan ettim de onlar kabul olsa bari. çünkü o kadar küfürle gidilen yoldan da yolun sonundaki dilekten de hayır gelmez muhtemelen. şu an alev alıyorum, her yerimden ateş fışkırıyor. tek isteğim, yarın insan içine utanmaksızın çıkabilmek.

pazartesi akşamı mor ve ötesi konserine gittim ömrü hayatımda ilk defa. gidilirmiş, para da verilir böyle başka güzel yerde bulursanız gidin kaçırmayın. yeni albüme de çok bok atıyolar ama inanmayın o da iyi.

türker de bu mutlu günümüzde önümüzdeki ağustos erasmusla portekiz'e gideceğinin haberini verdi.

kısacası evlere şenlik bir gün. şimdi ben ferhunde'ye üzüldüm ona ağlıyorum. yazık o kadına da. arada da abuk subuk şeylere gülüyorum. her zamanki halim, ota boka gülüyorum.

bisiklet almak istiyorum. yazın havuza gidip yüzme öğrenmek istiyorum. stajı falan boşverdim, ona üzülemem. halim yok yani olmayan staja üzülemem. yapmam olur biter. o kadar marmara tercümanlığı bitiricem de, beni de aç bırakıcaklarsa yazıklar olsun.

bi de çay içtim mi benden güzeli yok.

Cumartesi, Mayıs 22

160

yeni evden bildiriyorum, hüstın.

aylar önce çok severek aldığım bir tişörtüm var idi. üzerinde insan haklarına ve kadın-erkek eşitliğine dair bi şeyler yazdığını düşünmüştüm, yani okuduklarımdan bunları anladım. sonra o tişörtü vahim bir kaza sonucu (O_o) sadece evde giymeye mahkum ettim. şimdi ayna karşısında dişlerimi fırçalamaya hazırlanırken, tişörtteki "inherent dignity" yazısı gözüme takıldı. çok garipti, daha dün gece çevirmekle cebelleştiğim bir sözcüktü bu. aman tanrım, dün gece uğraştığım insan hakları evrensel bildirisi'nin önsözüydü tişörtümde yazan!

şimdi döktüğüm çamaşır suyu yüzünden bir kez daha nalet olsun diyorum, ve tişörtüme ağlıyorum.

dün akşam 3'e kadar uğraştığım çeviriye de bugün sıra gelmemesi...

neyse, ne diyorduk. 9 mayıs pazar günü, kayışdağı laneti isimli filmimizin son sahnesini de bi çırpıda icra ettikten sonra malum muhitten bir daha geri dönmemek üzere ayrıldık. çok şükür ki 2 haftadır mutlu mesut yaşıyorum. evimiz güzel, odam güzel, cibinlik aldım inşallah onu da asınca daha güzel olacak. sinekleri katletmek istemiyorum, üşeniyorum.

pazar günü red bull flugtag'i izlemeye gideceğimiz için, uçtu uçtu kuş uçtu yandı yürek tutuştu isimli şarkıyla selamlıyorum sizi dostlarım.

onun dışında geçtiğimiz günlerden diğer başlıklar:
- bursaspor şampiyon oldu, lise dönemindeki 8 kişilik arkadaş grubumuz olarak "ooooooolllley! ollley! bursaspor bursaspor!" şeklindeki tezahüratımızla ilk kez bir sevince ortak oldum. zamanında hobi olarak bursasporluyduk, doğru bi iş yapmışız.

- ev sahibi ihsan amca, her gün karşı kaldırımdan geçmeme rağmen beni recognize edip büyük sevecenlikle el sallıyor. bayramda gidip elini öpesim var. hatta bu şimdi aklıma geldi. iyi fikir.

kesin 100 gr kıyma verir.

- beşiktaş'ta bi kahvaltıcı bulduk, adı çakmak. türker buldu yani, gelip yorum kısmında bık bık ötmeden ben söyliyim. eheheh. eheheheheheheh. çok şahane yer, fazla samimi. yarım ekmeği önünüze siz istemeden fırlatıyorlar. sofraya gözü doyuran değil karnı doyuran şeyler geliyor, şahane işte.

- 12 vizeden 8i açıklandı, onlar da şahane. şaka maka seneye bitiricem galiba.

- bugün buz parmak sezonunu açtım. bu postu bunun şerefine yazdığımı da belirtmeliyim. yoksa eve geleli kaç gün oldu yani hiç iplemedim farkındaysanız...

- sorumsuzluk mevzusunun hayatta EN çok nefret ettiğim şey olduğunu her gün biraz daha iyi anlıyorum. en çok, EN.

- balkonumuza ilk misafirimiz olarak merve teşrif etti. balkonumuz ilerleyen dönemlerde kahvaltı ve sonrasında kahve/sigara keyifleri için (ki ikincisini tasvip etmiyorum) yeni misafirlerini bekliyor.

- AC/DC!

- artık daha çok uyuyorum. okula da geç kalmaya başladım. evi yakında olan daha çok geç kalır teorimi bizzat kanıtlıyorum. evden çıkışımla derse varışım arasında 20dk yol yürüdüğüm için geç kalacağım ama fit olacağım. şimdi de yatmaya gidiyorum.

yeni evden bildirdim hüstın. hayırlı geceler.

Cumartesi, Mayıs 8

159

ev taşımak konulu bir belgesel, ya da fotoğraflardan oluşan bir seri gibi bi şey yapılabilir. şimdilik aynı konulu bir post yazmakla yetineceğim, zira imkanlarım kısıtlı ve belgesel çekmeye şu an halim yok.

ev taşımak:

öncelikle eğer öğrenciyseniz ve öğrenci evi adı altında kardeşinizle bildiğin aile evi ortamında yaşıyorsanız, yeltenmeyin. bi zorunuz yoksa taşınmaya falan yeltenmeyin. zira aile evi toplanmıyormuş, bunu anladım.

öğrenci evinde, herkes odasına yerleştiği için, ordan toplanması da kolay olur bi nebze. bizde öyle olmadı. 1+1lik evi toplayamadım resmen. sadece kıyafetlerimiz-giymediğimiz milyonlarcasıyla birlikte- bir sürü battal boy çöp poşetini doldurdu. sadece benim kitaplarım ve cd dvd zımba gibi aklınıza getiremeyeceğiniz çeşitteki ıvır zıvırım 1 büyük koli, 2 de büyük valiz doldurdu. daha da dışarıda var bi şeylerim. banyodaki malzemeler bir büyük çanta doldurdu. çoraplarımızdan bahsetmek istemiyorum bile. 70 yaşına kadar evlenmemiş, çoluğu çocuğu ve dolayısıyla torunu da olmayan babamın dayısı sağ olsun, bir mahalleyi giydirecek kadar çorabımız var. rengarenk, her çeşit. onun dışında giysiydi, dondu, çoraptı, bilmemneydi derken kendi stokçuluğumun da bir ürünü olan kutularıma geldim. kutuların birinde de böyle çok güldüğüm zamanlarda aldığım ufak ufak notlar ve yazdığım bir iki bi şey vardı. ahanda bak birini açtım baya güldüm sonra, ne demişim:

"çok güzel tükürdüğümü yaladığımı bilen bilir. yok arkadaş, yalnız kalınmaz. en nefret ettiğim hava mevcut, hem de pazar. hava güzel olsa sınavları zerre düşünmeden sevgilimi takar koluma çıkardım dışarı. şimdi okumam gereken bir yığın a4 kağıt ve mandalinaylayım." (ocak 2010)

şimdi bu kağıdı da atacağım. bir yığın şeyi de yeni eve yerleştikten sonra bu torbaları çantaları açarken atacağım. böyle yaşanmaz. şimdi etrafıma bakıyorum ne kaldı diye, sayayım bak hepsini topladım hala ortalık ev gibi. nasıl iş ya! bak sayıyorum:

kumbara, sepet, ayakkabı boyası, peçetelik temizlik şeysi gibi bi iki bi şey, mumlar, 3 tane pike, 2 yastık, 4 kırlent, 3 minder, bi uzuncana bi minder, makyaj malzemelerinin olduğu büyük kutu, yaklaşık 10 çift ayakkabı, printer, gece lambam, büşranın tüm kitabı defteri ıvır zıvırı duruyor daha, mutfaktaki her şey duruyor, banyodaki işte duş jeli, şampuan, deterjanlar vs., askılar.

daha fazlası yok heralde, bunlar oturduğum yerden gördüklerim.
ha bi de kovalar falan var.
allah kahretmesin. sıçtım ben vallahi yarın babam taşımaya gelip de evin halini görünce küfrü basıcak. adam 50sinden sonra nelerle uğraşıyor. ama bu son, bundan sonrakinde kendim bi şekilde halledicem, nakliyeciye falan verirsin parasını taşırlar. ne bu a.k. böyle iş mi olur, anam ağladı resmen. kafama da bandanayı bağladım moda gireyim diye. tam oldum.

ay görseniz kaçarsınız vallahi bak.

neyse, şimdilik tek dileğim, yarın işlerimiz yolunda ve kolay gitsin. sonrasında evde mutlu mesut olalım. ben de 160. postumu yeni evimden ya da oralardan bir yerlerden-kayışdağından uzakta- yazayım.

Salı, Mayıs 4

158

ev tuttuk, anahtarını da teslim aldık, bu haftasonu yerleşiyoruz.
eski ev sahibinin çıkacağımızı duyunca bağırınması ve birtakım şerefsizlikler etmesi ve bir yığın eksiğimizin olması dışında bir sorunumuz yok. sanırım 1-2 ay sonra cidden mutlu mesut bir hayat sürüyor olacağım.

şimdi eve bakınıyorum, eşyalı tutmuştuk bu evi. mutfaktaki kap kacak, halılar, benim kitaplığım ve işte bir iki ıvır zıvırla şahsi eşyalarımız harince buradan alacağımız bir şey yok. ulan bi de olsaymış napacakmışız acaba? bu ev nasıl kalkar yerinden bilemiyorum. ama keyfim yerinde artık. anahtarı aldık daha ne! ev cillop gibi yerde, görseniz dibiniz düşer. böyle çiçekli çiçekli kapısından giriyosun ferah aydınlık bir ev. hepiniz bir kere şimdi maşallah deyin, nazar değmesin. bak hıdrelleze kalmadan evi tuttum, hıdrellez kağıtlarınıza da şey çiziverin şimdi, güleç bir kızcağız. böyle evinde mutlu huzurlu, azcık da parası olabilir kenarda mesela. yanına iki üç banknot çizin. hadi bakayım.

ben de çizicem merak etmeyin, 23 nisan resimleri gibi ortaya dünyamızı çizicem, etrafında mutlu mesut insanlar falan halay çekiyorlar. şahane olur. hatta sırf bu hıdrellez için esinle boya kalemi almayı düşündük yemin ediyorum(O_o).

Cuma, Nisan 30

157



şu an moralimi düzeltecek tek şey ışın kılıcım, o da kilometrelerce uzakta.

156

bak gene içim sıkıldı, sabah sabah böyle güneşli günde.

Çarşamba, Nisan 28

155

bugün ayın 28i. türker efendi'nin taksimin orta yerinde durup dururken uzattığı elini durup dururken tutmamın üzerinden 7 ay geçti. vatana millete hayırlı olsun. böyle şeyleri milli bayram tadında kutluyoruz biz, hasta ruhlu insanlarız.

bugün ayın 28i, yani nisanı da bitirdik. geçtiğimiz iki hafta boyunca vizelere koşturdum, ondan sonra işte cumartesi gün son iki sınava girdik, çıktığımız da hava çok iyiydi. fazla sıcaktı hatta. ve ben hapşırıyordum. sonra esin arkadaşım-anası babası doktordur kendisinin- elbette ki halimden anladı ve bahar alerjisisin dedi. sonra işte o günden beri burnum akıyor, hapşırıyorum falan. hatta dün sabah sesim de gitmişti. neyse, dün dersten sonra 4 buçuk gibi eve geldim. kardeşim kombinin bozulduğunu söylemişti ben evde yokken. ona sinirliyim ama yapacak bir şeyim olmadığı için oturuyorum. neyse işte ben öyle mal mal oturmuş ekrana bakarkene, büşra geldi eve. işte soyundu dökündü vs. benim de tam oturduğum masanın ardında balkon kapısı ve çamaşır askısı var. balkon kapısından içeriye su girmiş deli gibi, tee ordaki kilimi yarıya kadar ıslatmış bildiğin su var evde. ben de bunu fark etmiyorum. işte bi açtık balkonda nerdeyse 10 cm su, tabi eve girer. balkondaki su bidonu, rüzgarda savrulmuş savrulmuş ve boşalmış, düşünün ne biçim rüzgar var, dağda yaşıyoruz diyorum inanmıyosunuz. işte ben başladım küfretmeye, bi yandan yerleri temizliyorum bi yandan küfrediyorum. büşra da balkondaki suyu boşaltmaya uğraşıyor, o da sövüyor çünkü bi yandan su sebebiyle donmakta bi yandan da inadına deli gibi rüzgar esmekte. dayanamadım annemi aradım, zaten taşınmak istiyodum ama babamı ve annemi bi türlü ikna edemiyoduk çünkü üşengeçler. açtım telefonu zırıl zırıl ağladım söve söve, bıktım burdan derdi bitmedi dayanamıyorum vesaire diye bi güzel anacığımın duygularını sömürdüm. o da sömürüldüğünün ilk belirtisini içli bir ses tonuyla "ağlama ağlama...tamam orda oturmayın artık zaten." diyerek verdi. amacıma ulaştım. sonra neyse donduk falan ben daha çok hapşırmaya başladım burnum da durmak bilmedi.

annem aradı yarım saat yazamadım bak, şimdi de türker.

neyse tamam geri döndüm. anneme az önce de bi yığın konuştum gene babam ikna olmuş öyle diyor. çok şükür çok şükür.

bugün de ev sahibi geldi, kombiyi kendi kendine söktü, ki onu ben de yaparım yani bi şey yok. gitti bişilerini halletti getirdi taktı oldu bitti. ama tam olmadı gene. bu sefer de aşırı ısınıyor ama allahtan kış değil petekleri yakmak zorunda değiliz. duş alayım yeter bana. aman ne çok anlattım ama yapacak bi şey yok dertliyim dostlarım. artık ne annemin babamın keyfini bekleyecek halim kaldı, ne plan yapalım da şöyle oturalım da falan diye hayal kuracak halim kaldı, ne de okul bitiyor neyse 3. sınıftayım ha gayret bi sene daha diyecek kadar polyanna stoğum. okulun bittiği falan yok! bitse bile sonra ben napıcam yani tıpış tıpış izmit'e mi gideyim? burada bakıcaz bi çaresine başımızı sokucaz bi yere güzel güzel çalışıcaz, başka çaresi yok. o sebepten, bu kooskoca yazının asıl amacını dile getirebilirim artık: sizden ricam, önümüzdeki hafta hıdrellez var biliyosunuz, ki bence senenin en eğlenceli zamanlarından biridir, hıdrellezde dilek dileyen ve sonra onları gül ağacının altına eken sizler, o dilek kağıtlarının köşesine, marmara üniversitesi göztepe kampüsü civarı şeklinde çemberden bir muhit çizin, oraya bir yere güzel bir ev kondurun, tepesine güzel bir ev yazmayı unutmayın, içine de çöp adam şeklinde uzun saçlı bir beyza çizin. en belirgin fiziksel özelliğimi söyleyeyim, boyum uzundur. bacaklarım da çarpık. ama siz yine de garanti olsun diye tepesine beyza yazmayı unutmayın. şimdiden teşekkürler. bu ritüeli gerçekleştirmeyenler de bu sene başlayabilirler, geceden gül ağacının altına ekiyosunuz, sabah kalkıp alıp denize atıyosunuz. deniz olmayan bölgelerden okurlarımız var ise, ki var biliyorum, onlar da buldukları ilk su birikintisine salıversinler kağıdı.

çok teşekkür ediyorum şimdiden, buraya kadar okuduğunuz ve dilekte bana da yer verdiğiniz için. bi taşınayım, fotoğraflarını çekip ekleyecem buraya.

not: gül ağacı ve deniz bulmakta zorluk çekenler, paintte dileklerini çizip bana yollasınlar maille. ben çıktı alır eker, sonra da denize atarım. hiç sorun değil, maksat gönüller bir olsun.

Salı, Nisan 20

154

geçen haftaki ezel bölümünde cansu dere kırmızı bi elbise giyiyodu, onu görünce öyle bi elbiseyi giymek istesem giyemeyeceğimi fark ettim. giymek istemem o ayrı, zaten giymem öyle bi şeyi ama mesela istedin, giyemiyosun. neden? sebep çok.

kazık kadarım ve hiç esnek değilim. çocukluğumda bisiklet bile kullanmamış olmanın etkisi büyük tabi. millet baleye gitsin. bugün bu yüzden pilates yapamıyorum her yerim acıyor.

çamaşır makinesi ön yıkama tuşuna basılmış bi şekilde duruyor, iptal de edemedim makine 1 saattir ön yıkama yapıyor hayırlısı artık. bi de deterjan gözünde geçen yıkamadan böyle bi birikinti kalmış. şimdi gene kalıcak sanırım. bi de tuvaletteki musluk akıtıyor bi türlü kapanmadı artık gevşemiş mi ne, yarın da güya ev sahibi usta getirecek de hadi bakalım. kombi de yaz konumundayken su ısıtmıyor. problem çocuk cafer gibi bi evde yaşıyorum. annemin evinde hiç böyle şeyler olmuyor. olsa da gün içinde düzeliyor. nasıl iş anlamadım. o evde pilavlar falan da düzgün pişiyor mesela.

mütercim-tercümanlık öğrencisi olarak geçtiğimiz imtihanlardan sıradaki avrupa birliği dersi. 20-25 sayfa ders notu artı 250 sayfa fotokopi. perşembe öğle saatleri civarında AB'yi arayın beni helikopterle göztepeden aldırsınlar.

kontör almamıştım, sırf telefon sapıklığına başlamıyım diye. sonra aldım, başladım. bi 15 dk annemi konuşturdum, sonra feride'yi. ama feride'yi de görmeyeli 2 ay olacak neredeyse. kızın sevgilisi askerde, benden çok onu gördü ve şimdi gelecek o da az kaldı. sonra gün içinde defalarca türker'i aradım, ki o bana neden kontör almıyosun diyerek hayatının hatasını yapmıştı. alınca tabi ararım. aradım da aradım sonra bıktı tabi suratıma kapattı.

geçen gün esin bişi için karayip korsanlarından örnek verdi, sonra ben onları izlemediğimi söyleyince şok oldu. neyse onun üzerine biraz konuştuk ben neden izlemediğimi söyledim, o neden izlemem gerektiğini söyledi. sonra bi de film önerdi izle onu da diye, bak hatırlamıyorum bile ne olduğunu, bendeki ifade amaaan ifadesi biraz. yani kafamdan şu geçiyor her nedense: ne gerek var? şimdi çok mu lazım diceksiniz izlediğin filmler, hayır tabii ki. ama işte sanırım anlatamıyorum bazen öyle lüzumsuz geliyor ki bazı şeyler, mesela şimdi sen gitmişsin de vay efendim suç ve ceza yı okumuşsun, ya da ne bileyim godfather ı izlemişsin. ve bunu 10 kişiden 7si yapmış diyelim. ben yapmayınca sen şok oluyosun ya, heh haklısın evet ama ben de bunun lüzumluluğunu düşünmekten yapmıyorum işte. bi sıra gelmez ona benim ömrüm boyunca, gelmeyecek de biliyorum. niye böyle ki diye düşüne düşüne okumam ben o kitabı. tutarım umut sarıkaya nın saçmaladığı kitabı bi gecede okurum, ya da sırf bok atabilmek ve birilerinin kafasına fırlatmak için bukowski malının şiir kitabını 1 saatte okurum ama dönüp o suç ve cezayı okumam. işte böyle bi salaklık.

hayır beni kova burcuna denk getirirken annemle babamın da bi suçu yoktu ki napsınlar nerden bilsinler.

musluktan akan su sinirimi çok fena bozuyor. o sinirle çalışamıcam şimdi.

yarın da efe'nin doğum günü. ben adamı iki senedir görmedim, yarın yüzsüz yüzsüz doğum gününü kutlıcam. onu da ararım ben kesin mesaj atmam. sapığım ya, üç saat iyi dilekte bulunucam ona da.

neyse ki son 3 sınavım kaldı, 25 nisanda bir günlük vize sonrası tatilim var onda ne yapsam diye düşünüyorum. 26 nisanda da işte dersler başlıyor.

Cuma, Nisan 9

153


o değil de kitap okumayalı çok oldu. çok.

Pazar, Nisan 4

152

iki gündür hava misler gibi. daha doğrusu öyle gözüküyor, çünkü ben dışarı çıkmadım. camdan sarkmakla yetindim biraz biraz, burnumu falan uzatıyorum dışarıya içerisi havasız kalınca. neyse işte, evet gençler, okul okumak, ilim irfan görmek böyle bi şey. bu yol uğrunda daha nice güneşli günler feda edeceğiz.

o değil de şu aydınlık pazar gününde tüm perdeleri falan açıp evi aydınlattıktan sonra, nerde ne kadar pislik var tespit edip hepsini paklamak da süper oldu. büşra'yla iyi iş çıkardık kısa sürede. gerçi o şu an "13.18 mi oldu saat çüş" dedi ama olsun bence kısa sürdü. zaten ev göt kadar yani ne kadar uzun sürebilir ki? camlara falan girişmem lazım ki ancak böyle tüm günümü alsın, ki o bile olmaz bana spidi gonzales derlerdi gençliğimde. şimdi bi de buz gibi meyve suyu falan olsaydı ne güzel olurdu ama çıkıp almaya çok üşeniyorum. (meyve kelimesinin de doğrusu böyle herhalde ama bence meyva daha güzel aslında.)

oyh yoruldum biraz.
güzel günler göreceğiz çocuklar, güneşli günler.
tabi hepsi vizelerden sonra!
12-25 nisan aralığında 12 adet sınavla cebelleşiyor olacağım. dönünce görüşürüz. o zamana kadar başa ala ala şu şarkıyı dinleyebilirsiniz:

*Çelik - Yaman Sevda

Cumartesi, Nisan 3

151

az önce karnım acıktı. eh insanız normal tabi. hadi dedim dışarıdan söylemeyeyim. hatta bi yemeksepeti turu attım da, yine de iradeli davrandım evde annemin yaptığı bi yemek var bi de yanına pilav yapayım da onu yerim işte daha iyi dedim. demez olaydım. bana beddua etmeyin arkadaş. gerek yok yani. allah benim belamı vermiş zaten. bi insan hiç bi boktan anlamaz mı? pilavı yapamadım ya. pirinçlerin her biri kafam kadar oldu. tuz desen, döktüm döktüm döktüm yüz bin kere, gene tuzsuz olmuş. bi gariplik böyle bi saçma sapan görüntü ki anlatamam. olmadı yani. ha yedim o ayrı, yenmeyecek gibi değil. ben öyle çok ayırt etmem gurmelik yapmam o sebepten yenir yani berbat değil. ama işte bi kere canım sıkıldı. neyse ki, bugün de karnımız doydu çok şükür.

sabahtan beridir de bi geyiğe bağlamak falan var ki başımda sormayın. yani bak üstteki paragraf da misal. olay var ama bi kgrg hal ve tavırları, bi gülüp geçmeler de var yanında. bi de ateroskleroz çevirisi yapıyorum ikisi birden dadından yinmiyor.

.





Pazartesi, Mart 22

150

.ben de memoli gibi sinirlenince 1-2-3 diye saymaya başlasam acaba geçer mi?

.bugün beni ağlama eşiğine getirme sırası sarı çiyan Matt Damon'daymış.

Cumartesi, Mart 20

149

mesela bugün cumartesiydi, hava sıcaklığı normallerin üzerinde seyretti. gayet elverişli bir gündü keyifle geçirmek için. ben de mesela günün keyfini çıkarabilir, sonra eve gelip evde yapılması gereken şeyleri yapabilir güzel güzel günü bitirebilirdim. ne yaptım? sabah geç kalktım, çünkü dün gece geç yattım mal gibi. sonra DERSE gittim. 2 saat boyunca evinde tv karşısında örme yeleği ve pijamasıyla otururken aklına esmiş de, du bi üniversiteye gidip ders vereyim demişçesine ayağına pantolonunu geçirip gelmiş bi adamı dinledim. dinlediğim güruh içerisinde de, ayağına topuklu ve sivri burunlu ayakkabı giymiş, uzun kaşe paltoyla gezen milliyetçi ve aynı oranda isyankar, beni potansiyel bölücü ve kültür emperyalisti olarak gören (mütercim tercümanlık okuyoruz, hocalar ingilizceciler olarak hitap ediyor) bir eleman var. sonra çıkıyorum sıkıcı günlerimize azıcık şenlik gelsin diye festivale bilet almaya gidiyorum. koskoca bir kuyruk beni bekliyor. güzelim cumartesi günü orda allahın denyoları fink atarken, ben iki-üç film görecem diye sıra beklemek zorunda bırakılıyorum. neden? çünkü iksv de mal bi kurum olduğu için sistemleri işlemiyormuş düzgün, ve sıradakiler ayrıca mal olduğu için filmleri oracıkta gişe başında seçmeye kalkışmışlar, vesaire vesaire. hadi onu bırakıyorum, üstüne ekstra para bayılıp biletix denen lüzumsuzdan alıyoruz biletleri. sonra kös kös eve geliyorum, dışarıda da gezebilirim ama eve geliyorum. neden? ödev var, ev temizlenecek. geldim de noldu, oturdum internette biraz, 10 bireyin bulunduğu msn listesi komple oflayn. adamlar haklı insan böyle günde msnde olur mu? sonra işte türker ordaymış onla da iki satır konuşuyoruz konuşmuyoruz. sonra fark ediyorum ki, elimde mausumla oraya buraya tıklayarak hiçbir şey yapmıyorum. hadi diyorum bi film açayım. bayadır Morgan Freeman seyretmedim diye Invictus'a atlıyorum. o da Nelson Mandela falan olduğu için 1 saat geçince ben uyuklamaya başlıyorum tabii ki. çünkü önceden seyrettim ben Nelson Mandela filmi, sunum izledim, okudum bi şeyler falan. biliyorum abi yüzüncüye yine mi aynısı? kapatıyorum onu da götümü dönüp yatıyorum. şimdi sekiz buçuk saat. benim de karnım aç.

ben bu haftasonundan çok şey bekliyodum açık söyliyim. her zamanki gibi hiçbir şey olmadı. ne düşündüysem, ne planladıysam, ne istediysem olmadı, yapmadım. gittikçe kötüye giden bir tembellik hastalığına yakalanıyorum, yolum yol değil. öyle böyle değil. kolumu kaldırmak için param olsa adam tutarım. vallahi tutarım. beni yıkasınlar, giydirsinler, okula götürsünler getirsinler, yemeğimi hazırlasınlar, bulaşığımı yıkasınlar. hiçbirini, hiç ama hiçbirini yapmak istemiyorum. bunları başkaları yapsın ki ben sadece okula yetişeyim. annem babam hep diyor ya: tek işiniz okul, ondan da şikayet ediyosunuz. evet tek işim okul olsun da her şeyi yapayım ben de şikayet etmeden. yapmadım ama. yapamadım mı desem yapmadım mı desem bilmiyorum da, olmadı işte.

Cuma, Mart 19

148

feride (#) says (23:37):
*gel balıkesire götüreyim seni de
beyza says (23:37):
*yok anam
*yeterince yol gidiyorum :D
*bi de balıkesire gidemem
beyza says (23:38):
*km mi açıcam ben de bakayım kaç yapıyorum ayda
feride (#) says (23:38):
*:D
*iyi fikirmiş
beyza says (23:39):
*bilmiyorum izledin mi up in the air i
*adam paso uçuyo
*evi yok falan
*mil hedefi var
*onun gibi şte
*ben de bi hedef koyayım
feride (#) says (23:39):
*bu mavi kuşla küçük kız şarkısına şey edilen dmi
beyza says (23:39):
*yok yok
*o up
*animasyon
feride (#) says (23:40):
*ha bunu bilmiyorum
beyza says (23:40):
*bu dha yenice
*neyse işte
*o da bi hüzünlendirdi ben igeçenlerde
*aynı dedim bu george clooney gibiyim
feride (#) says (23:40):
*peki:D bi o kaldıydı

Perşembe, Mart 18

147

trallallaa...

.alice in wonderland'e gidemedik diye esin çok sinirlendi.
.shutter island'a gittim çok şahane film sebepsiz yere kaçırana mal derim.
.evde de bugün up in the air izledim bi üzüldüm.
.bir evim olamadı, sanki her gün yayladan şehre inip tekrar yaylaya çıkıyorum, ve bu yüzden bi türlü mutlu olamayacağım. taa ki...sini de boşverin işte çeşitli şeyler.
.dün gecemin zehrolmasına rağmen bugün akşam 7-9 arası derse gidip baya eğlendim. ağrı sızı kalmadı, teşekkürler tarih bölümü öğrencileri.
.geçen gün düşünüyodum da - ki ara ara yaparım bunu düşünürüm böyle - hep derler kova burcu geçmişte değil gelecekte yaşar diye. baya doğru gibi dedim. mesela eskiden kalma böyle lise hatıraları, arkadaşın pastasının mumu vs gibi şeylerden bende de var bi kutu. geçen baya bi temizlemiştim ama duranlar var hala. neden tuttuğumu düşündüm. ayıp olmasın diye. asıl bu ayıp değil mi? yani evet kıymet verdiğim şeyler var ama mesela bi yerlere bişiler yazmışız ve o o kutuda öylece duruyor. bi işe yaramıyor. sadece temizlik yaparken rastgele açıp baktığımda gülüyorum o kadar. hatta bazılarının talipleri var arkadaşlar, onlara vereyim bari dedim. yani yazık bence. şimdi de mesela cumaya yapmam gereken çeviriye dertleneceğime tee 3 hafta sonrakine dertleniyorum. böyle de bi abeslik.

.üstteki maddeden bi türlü kurtulamadım bak hakkaten çok abuk bi durum. tek kıymet verdiklerm çocukluk fotoğrafları ama onlarda da bi tatlıyım ki sormayın burda olsa yerim cinsi. zaten hep kendi çocukluğumu mıncıklamak istedim itiraf ediyorum. bi de kardeşlerim tabi. aynı anneden çıkmışız tabi onlar da tatlı.

.şimdi tatlı matlı demek de bi düşüncelere sevk etti beni, mesela erkek kardeşim hiç tatlı değil şu an. öf.

.köpek gibi sürünüyorum, çok da yoruluyorum. ama bi türlü şu sırtım belim omuzlar rahat etsin diye pilatese başlamadım. tembelliğimin tavan yaptığı bi dönemimdeyim, ve ne yazık ki bu dönemim hayatımın baharı sayılacak 21 yaşıma tekabül etti. işin kötüsü yine hayatımın baharı kategorisine sokabileceğimiz 22,23,24 gibi yaşların da böyle geçme ihtimali var. ona napsak onu düşünüyorum nası bi çare bulsak.

.son olarak, tabii ki de neşeliyken buraya yazmıyorum hep keyifsizken yazıyorum gibi görünebilir ama öyle de değil yine de bugün iyi niyetliyim iyi gibiyim o yüzden sorun yok diyip bitireyim. bi de şarkı armağan edicem.


* Al Green - Love and Happiness

veri veri nays.

Pazartesi, Mart 15

146

bu sene hıdrellez için şimdiden çizmeye başlamaya karar verdim. bekleyin beni gül ağaçları.

Perşembe, Mart 11

145

sözleşme çevirmeye didiniyorum. sabah 8.30da dersim var ve trafikte nasıl gideceğim, nasıl uyanacağım, 4 saatlik hukuk çevirisi dersine o vaziyetle nasıl katlanacağım ve iştirak edeceğim konusunda bi fikrim yok fakat şu an içim rahat. bi şekil yaparım diyorum. neyse işte ben şimdi şu aşağıda göreceğiniz şeylerle uğraşıyorum:

NETAŞ BANKA’YA VERDİĞİ, KISITLAMA OLMAKSIZIN HERHANGİ TİCARİ GARANTİLER, BELİRLİ BİR AMACA UYGUNLUK YA DA İHLALİN ALEYHİNİ İÇEREN HERHANGİ BİR BİLGİYE İLİŞKİN HERHANGİ BİR MAHİYETİN TEMİNATINI YA DA SUNUMUNU YAPMAZ. HER NE SEBEPLE OLURSA OLSUN BU SÖZLEŞMEDEN DOĞAN HERHANGİ ÖZEL, ARIZİ VEYA DOLAYLI ZARARLAR İÇİN, BU ZARARLARIN OLUŞMA İHTİMALİNE KARŞI BİLGİLENDİRİLMİŞ OLSA BİLE, NETAŞ BANKA’YA KARŞI YA DA BANKA’DAN DOLAYI BU ZARARLARIN YÜKÜMLÜLÜĞÜNÜ TAŞIMAZ.

elimden gelen bu kadar. paragrafta geçen "herhangi" sözcüklerini tespit ediniz. çeviriye bak, fırat görse götüm gibi derdi.

neyse mevzu bu da değil. ben "şu" şeyle uğraşırken, ki bu sadece bir maddesi, bi yandan da aşk ı memnu izliyorum tabii ki. ne kadar tahammül edilebilir, muhabbeti bi nebze çekilebilir, bazılarına kafa dengi bile sayılabilecek bir kız olsam da, ben de aşk ı memnu izliyorum tabii ki. ve teşekkürlerimi iletiyorum emeği geçenlere. yani şu gece şunla uğraşırken bi sahneyle de olsa deli gibi eğlenebiliyorsam onlara teşekkürü borçluyum demektir.

behlül, hacı, adamsın.


--

bugün bi de başka bir komik olay cereyan etti. aslında birkaç komik olay cereyan etti de ben bunu seçtim. sanırım dün, fatoş'un demesiyle dün yani, fatoş'la aramızda florasan yani beyaz ışık ve sarı ışık muhabbeti geçmişti. ben de dedim ki ben sarı ışıkta çok durunca gözlerim yoruluyor, gözlerimi kısarak bakmaya başlıyorum, çalışamıyorum okuyamıyorum falan. fatoş da dedi ki, aynen ben de öyleyim, beyaz ışığı tercih ederim hep. işte bunun gibi bi diyalog. sonra neyse bugün oldu, derste hoca dedi ki, "üstünzekalılar florasana karşı tepkiliymiş... aa bilmiyo muydunuz? onlar florasanı sevmez tepkili olurlar." dedi. ne dersin bu durumda, tabii ki de, "eveeet, gerizekalı olduğumuz bir kez daha kanıtlandı, biz hastasıyız florasanın" dedim. sonra o 4 kişi ders dinleyecek de, kabinde çeviri yapacak. peh. bi de esin sonra taklidimizi yaptı florasana aşkla bakarak, o fenaydı baya. neyse. esin de bi şeye kopmuştu ama hatırlamıyorum. seda da terbiyesiz terbiyesiz konuşup güldürdü bizi. ota boka güldüğümüz bir günün daha sonuna geldik böylece. hadi sağlıcakla.