AKILLI İNSANLARLA KONUŞMAYI SEVERİM. BENDEN AKILLI İNSANLARLA KONUŞMAYI DAHA ÇOK SEVERİM.



Pazar, Mayıs 31

68

Hacılar hocalar, yarın pazar gününe kadar dönmemek üzere Kayışdağı'nı terk ediyorum. Yokluğumda iyi bakmayın, yakın ormanı, yaşam alanını yok edin ki bana da aşağıdan bi prefabrik falan verirler belki, medeniyete kavuşuruz bahaneyle. Neyse, geçelim bunları. Diğer bir platformda henüz başlattığım ve devam ettirmek için içimde delicesine bir coşku bulunan Kayışdağı Postası'na da "Seyahatname" isimli bir köşe ekleyeyim de İzmit'ten bildireyim diye düşünmekteyim.

Kavak Yelleri'ni artık yayından kaldırırlar herhalde. Bugün tekrarına rastladım da, dizide devrim falan olmuş, jenerikteki araba gezintisindeki konumlar değişmiş, kim kime dum duma bir haller. Azıcık kafaları çalışsın artık. Gerçi şu an gördüğüm üzere Selena hala yayınlanıyormuş. Var mısın Yok musun da öyle. Kaldırmayacaklar kesin. Tüh ulan. Ama çok da üzülmüyorum, cumartesi geceleri nedense televizyon önemsiz. Disko hariç.

Şimdi gidip çgh midir nedir onu izleyip güleceğim, bavulumuzu hazırlayacağım, sonra bir güzel duşumu alacağım, kitabımı okuyacağım ve uyuyacağım. Bana bir hafta iyi dinlenmeler. Sağlıcakla kalınız.

şarkımız da Sertab Erener'den Aaa olsun bu sefer. Hadi bakalım.

Cumartesi, Mayıs 30

67

tam onüç saat uyudum. fiyuu..

Cuma, Mayıs 29

66

Dün gece arkadaşımda kaldığım için, dünkü kıyafetlerimle bugün tekrar insanlar beni gördüler. Ve sabahın 8.15'inde biz vapurdayken, karşımdaki zar zor uyanmış kişi şöyle dedi: "Hiç uyumamış gibisin! Sanki gezdin gezdin bütün gece, şimdi de yanımıza geldin devam ediyorsun."

Harbiden baktım da, öyleyim. O kadar uykusuzken o kadar enerjik görünmek marifet değil ama, onu biliyorum. Hani insanlar yorgun olduğuna inanmaz çünkü. Bok gibi. Bugün sorun yoktu da, bazen sıkıntılı.

Öyle yorgunum ki, sanırım saatlerce uyuyacağım güzel bir gece beni bekliyor.

Sözlükten tanımadığım bir insanın yazdığı bir şeye garip bir şekilde fazlasıyla üzüldüm şu an.

Vapurda güneşe maruz kaldım, yüzüm yandı. Bildiğin kırmızıyım. Hoş değil. Beyaz olmak zor.

Dondurma yediğim için ekstra mutluyum ama.

Birkaç şikayetim de var gibi. Bu ara çok şikayet ediyorum ama bi durun dinleyin bak bi dur hak vereceksin zaten.

.
.
.

Bir paragraf yazı yazıp sildim. Şikayetlerimin beni daha fazla sıkmaktan başka bi işe yaradıklarını sanmıyorum. Biz iyiyiz böyle. Kalsınlar. Çenemden çıktıkları gibi kalsınlar öyle. Bak birkaç demiştim, ilki dışında diğerlerini şu an unuttum bile. Beyin durdu hafız, ben gidiyorum çok fena yorulmuşum.

Çarşamba, Mayıs 27

65

beyza>clementine: bir hayvan daha edineceğim, hani edineceğim köpek sürüsü haricinde

beyza>clementine: adını

beyza>clementine: zikaçu koyacağım

beyza>clementine: hemstır olabilir

beyza>clementine: ama hemstırı naparım bilmem.

beyza>clementine: köpek sürüsüne

beyza>clementine: baba mükremin çıtır

beyza>clementine: anne feriştah

beyza>clementine: çocuklardan ilki zengin piçi oktay

beyza>clementine:

beyza>clementine: ahjdsjkahdjakhdkahskdha

beyza>clementine: hayallere gel

clementine>beyza: sen ve hayvan beslemek

clementine>beyza: çocuktan geçtin hayvana mı geldin

beyza>clementine: :D

beyza>clementine: kızım

beyza>clementine: sırf isim için

beyza>clementine: :D

Salı, Mayıs 26

64

Sayfayı açıp tepede "Şiddeti vasatın altında, zora gelince kaçtık." cümlesini gördükçe, tişört işini ne kadar geciktirdiğimi fark edip sinirleniyorum. Neyse ki hallolmayacak iş değil. İzmit'ten bi döneyim de, Bakırköy pazarını talan etmeye geliyorum.

Arabesk isimli baş yapıtı dün akşam izleme fırsatım oldu. Okulumla ilgili en sevdiğim şey olan sinema kulübümüz Sinemarmara'yı gözlerinden öperim. Amfiye atmışlar minderleri, her ne kadar ikinci yarıda kıçımdaki minderin sahibi kafe gelip aldıysa da, yayıla yayıla filmin ilk yarısını izledim. Zaten öyle hıncahınç kalabalık da yoktu, çok güzel oldu. Gülmekten kendimden geçiyordum ki, ara verdiler çok şükür. İzlemeyeni dövüyorlar bu filmi. Hatta yok, izlemeyeni ben dövüyorum direk. Gelecek nesiller için arşivime de bu filmi ekleyeceğim en kısa zamanda.

Alişan kadar içten bir insan var mıdır şu memlekette merak ediyorum. Gerçi İsmail YK'yı da harcamak istemem ama, Alişan bambaşka. Kovboy şapkası da ayrı yakışıyor.

Umut Sarıkaya'nın kitabını bi' çırpıda okudum da, adamla görüşmeye gideceğim. Gidip beraber eski dergisini basalım da, Bahadır'ı, MetÜst'ü falan dövelim diyeceğim. İçinde kalsın istemiyorum, bana dert oldu be bi' dövemediler.

Prison Break mi demiştik? Buradan buyrun: http://www.imdb.com/title/tt1131748/

"Panik yok, işler yetişir."

Pazartesi, Mayıs 25

63

Haziran ayı kalkınma planımın üzerinde müthiş kafa yorulmuş maddeleri:

- "Şehrin hayhuyundan uzak" (burada malum şahsı anımsayıp gülmeyen bizden değildir) geçecek günlere geri saymaktayım. İzmit'e ayak basmayı umduğum 1 Haziran Pazartesi günü ve akabindeki yaklaşık 6 gün, beni eğlendireceksiniz! Çimlere boylu boyunca serilip uyumayı, o gün pazar olmasa da pazarmış gibi yapıp, "Bugün Pazar" tadında bir huzur edinmeyi talep ediyorum.

- 17 Haziran 2009'a tekabül eden Bella Hanım'ın sene-i devriyesini geçen yılki gibi Heybeli'de, bu sefer mehtaba çıkarak kutlamayı talep ediyorum. Tam da o günlerde finallerimin oluşundan dolayı tarih değişse iyi olur tabii ki.

- Kupon biriktirerek (evet yaptım bunu) elde ettiğim 20 adet cillop gibi dvdyi de izlemek gerek artık.

- Haziran'ın ilk haftası İzmit, son 2 haftası da finallerle geçeceğinden, kalkınma planı yapmanın lüzumsuz olduğunu fark ettim. Çünkü ne kadar plan yapsam da vaktim olmayacaktır.

*Beirut - Mount Wroclai

62

nasıl bir denyoymuşum ki, the illusionist'i sinemada izlememişim. nasıl...

Pazar, Mayıs 24

61

sabahlamak nasıl gerizekalıca bir eylemdir yarabbim.
bundan sonra tavuk olacağım, akşam 12'yi geçirmeden uyuyup sabahları 7-8'de kalkacağım. bu saatler dahilinde iletişelim.

Perşembe, Mayıs 21

60

ahahajsdhkjahdksahd bana boşuna speedy gonzales demiyorlar ailede. açtım bile blogu :D

59

zamanında, "bir daha kuponla brad pitt'i verseler, gene biriktirmem." diye bir laf etmiştim. bugün hatırladım ve ne kadar yanıldığımı anladım. aldığım dvdlere ve büyük adamların belgesellerine bakıyorum da, brad pitt'i düşünemiyorum bile. bunlarla öyle mutlu olduysam...

incubus denen tazelerin şarkılarını çerezlik olarak dinlerim. fakat solistlerini ayrı severim. şekilden şekle girip sinirimi bozmuşluğu vardır, ammavelakin bugün kendisine üçüncü defa aşık oldum. yeni klip çekmişler de.

kuzencene blog açmaya karar verdik. fikir benden çıktı. henüz birinin haberi yok ama olur bence. geyiğin kralı, yok pardon, 4 bayan olduğumuzdan kraliçesi dönecek. havadisleri dinlediniz.

bu arada, bu aşk-ı memnu'daki ufaklık büyüyünce çok fena olacak. öyle böyle değil.

şöyle de eğlenceli biri var, youtube'u olanlara:


58



#1959 (saatin kaç olduğunu hatırlamıyorum.)

Şu an şu saniye ilk defa kendim için melankolik sıfatını kullanıyorum. Törenlerle kutlayalım lütfen. Deli melankoliğim zira.
Ulan iki satır ya. İki satır. O kadar. İki satıra yapmasam şunu, ya da yaptığıma değse...
Değeceğini ummak için hazırda tepinerek bekleyen bi' Beyza var, tam kapıda duruyor. Başka bi' Beyza ise, ısrarla içeri sokmuyor onu. Hani tam değdiğine inanmadan da almaya niyetli değil gibi.
Sayfa yenilemenin bu kadar eğlenceli olduğunu bilmezdim hafız. Vallahi bilmezdim.

Ne bok yemeye bu saate kadar oturduğumu da bi' Allah biliyor. Ben bile bilmiyorum.

--

#2059

Nisan ayı blogdaki yazı toplamı sanırım 20 idi.
Dün akşam baktım, henüz 19 Mayıs'tayken, Mayıs ayı 20 olmuş bile.
Yukarıdaki iki cümle de artık neden kağıda yazdığımı açıklıyor. (heh aferin çok doğru düşünmüşsün.)
Biraz nefes almalı blogum. Okuyanlar da.
Benim nefes alma durumum söz konusu bile olamaz. Zira yazdıkça alıyorum. (iyi ki zira kelimesini öğrenmişim, yoksa napardım mazallah.)
Çok da afili cümle kurdum farkındayım. Çaktırma boşver. Artiz desinler. hehe.
Şu an bulunduğum ders için özellikle düşünüp çok nefis bir zincirleme isim tamlaması kurma niyetim var, ama düşünmek gerek. Öyle basit bir şey olsun istemiyorum.
Yataktan kalktığım gibi okula gelmenin dayanılmaz mallığını yaşadığım bir başka gündeyiz. Saçları düzeltmedim. Kıvır kıvır yayılıyorlar. Sanki merkezkaç kuvveti var, ya da adı her neyse. Fizik dersini en son lise 1'de gördüm. Daha da haber almadım. Ne yapıyor ne ediyor bilmiyorum. Severdim keratayı ama yıldızımız barışmadı. Kimya daha iyi çocuktu, biyoloji tam bi' cadaloz!
Pepsi kutusunun üzerinde "kolalı içecek" şeklinde bir ifade var. Ne demek istiyorlar? Kolanın içine tükürdük, al sana içecek gibi bir durumsa eğer hiç hoş değil.(sabah, kola.)
Sanırım ben bunu da bloga aktarırım.(zeki seni.)
...(zırvalamışım.)

---

Parantez içerisindekileri şimdi ekledim buraya aktarırken.
Bir şeyi tamam yapacağım artık dediğimde neden ısrarla ve sabretmeden üzerine gittiğimi anlamıyorum. Cümle karışık oldu açıklayayım. Mesela dün akşam bloga daha yazmam bi' süre demiştim kendi kendime. Sonra ilk yazıyı akşam bilgisayarda not defterine yazdım. İkincisini bugün derste sabahın körü kağıda yazdım. Sonra bütün gün durdum, şimdi buraya aktardım. Üşenmedim kağıttakileri aktardım yahu. Yapmadığım şey mi? Hayır tabii ki.
10 gün sonra zaten iyi bir ara vereceğim için, şimdilik kendi üstüme gitmiyorum. Kendimden ikinci biriymiş gibi bahsetmek de sinirimi bozmaya başladı da neyse. Şizofren falan değilim. Sıkıldım o kadar. Temiz hava lazım temiz.


---

Çarşamba, Mayıs 20

57

Son günlerde yazma işini abarttığımın farkındayım. Bu son, söz.

http://lrlrl.coldplay.com/leftright.html

Coldplay. Yine müthiş zamanlama. Hiçbir zaman şaşmadılar keyifsizliğimi, bu defa da. Beni de şaşırtmadılar tabii ki. Bu sefer konser albümü ama. İçimdeki konser isteğini daha da depreştirecek kadar güzel çığlıklarla Viva La Vida falan var. Artık gelin, lütfen gelin. Ben ki, zamanında, 7 Eylül 2007 tarihinde Tool konserine gidemeyerek üzerime aldığım laneti atayım artık. İki elim kanda da olsa gideyim o konsere. Lütfen.

 

İlk şarkıyı ben önceden hiç dinlememişim. Arşivdeki eksiklerden biriymiş, nefis oldu böyle. o 42'yi ne güzel çalmışsınız arkadaş. Ben piyano çalmayı öğrenirsem kazara, kazara bu dünyanın başına öyle bir şey gelirse o Clocks çalınacak. İçiniz rahat olsun. Aynı şekilde Hardest Part da. Bu seferki hali bambaşka olmuş. Normalde enerjik olanını tercih ederdim bilirsiniz ama şimdi bu cuk. Cuk!

O Viva La Vida nasıl geliyor öyle?! Nasıl bağırasım var oooooaaaaaoooo diye bir bilseniz! Şimdi evde iki adet insan uyuyor ve ben kendimi cidden zor tutuyorum. O kayıtlardaki seyirci gibi hem de, susmak bilmeden... Bakınız, Fix You için ilk notaları duyunca nasıl basıyorlar çığlığı. İşini bilen seyircinin hali başka. Aman yarabbi. Bitirelim burada. Ben sizin oraya geliyorum. 

Salı, Mayıs 19

56

Algılaması gereken algılar.

Benim bi’ halim vardır hani bilirsin, salaklaşırım. Öyle salaklaşırım ki, salaklaştığımı unuturum. Sonra da geçince, fark edip günlerce utanırım. Az kaldı geliyor. Haber vermek istedim.

Daha fazla utandırsın istemiyorum artık. Yola gelsin istiyorum. Anlıyorsundur biliyorum.

55

Kutlarım bayramımızı gençler.

Bundan sonra yazıları word’de yazacağım. Önce buraya yazıp, sonra word’e geçirip kaydetmenin salaklık olduğunu fark ettim. Evet, yazdıklarımı word dosyaları halinde kaydediyorum. Evet, ben bir paranoyağım. Evet, çocuklarım, torunlarım ve gelecek kuşaklar bu nadide eserleri okuyamayacak diye ödüm kopuyor.

Günler uzadığından beri, geçmek bilmiyorlar. Annemlere gitmeyeli 3 hafta oldu, daha 2 hafta var. Önceden anlamazdım da şikayet ederdim zırt pırt yolculuk yapmaktan. Şimdi niyeyse bir an önce gidesim var. Hah bunları duyduğu için bir grup insan kıçına kına yakabilir. Erin muradınıza hadi bakalım. =)

Bir şeyler satın aldığımız her yerin kese kağıdı vermesini talep ediyorum. Poşete koymasınlar, kese kağıdına koysunlar. Ya da karton, kağıt poşetler olabilir. Bakınız BodyShop değiştirmiş poşet olayını, kese kağıdına başlamış. Takdir ettim.

Hani 3-4 günlük tatilim vardı ya, bahsetmiştim. Ne tatilmiş arkadaş, uykudan nefret ettim. Hayatımın en mükemmel üçlüsü yastık-yorgan-yataktan tiksindim.

Utanmasam, yarın derse gideceğime sevineceğim. Hem de şaban insanı dersi. Töbe bismillah.

*bonus track değil albüm bu defa: Müzeyyen Senar – Bir Ömre Bedel

Pazartesi, Mayıs 18

54

lanet olsun içimdeki insan sevgisine lafını kullanacağım aklıma gelmezdi, ama şu günlerime cuk oturduğu gerçeğini yadsıyamayacağım.
rahatsızım. herkese sıcakkanlı, canayakın davranmaktan rahatsızım. kendimi kontrol edemiyorum bu konuda. millet arkamdan "ne iyi, ne güleryüzlü kız" demesin artık. vallahi istemiyorum. alıngan nasıl olunuyor öğretiniz. "sevdiğimizden be beyza" lafına sığınarak itin götüne sokma hakkını görüyorlar kendilerinde. vallahi billahi sıkıldım. ben, sıkıldım, ben. bi ortama girince, herkes sevmesin beni hemen. ben seçeyim, şu sevsin diyeyim o sevsin. öbürü uyuz olabilir. cidden gocunmam.
ferifer'in de bu kimselere selamı varmış. özellikle belirtmemi istedi ciğerim.
bloga tribal yazılar yazmaktan haz etmiyorum. bu yazının sonuna bunu yazmak ne kadar inandırıcı bilmiyorum ama inananlar olacaktır diye umuyorum. cidden sevmem. hayat beni şöyle yordu, böyle ebemi sikiyor şeklinde postları da okumuyorum zaten; ama bunu söyleme hakkını gördüm kendimde. bi keresinde daha alınganlıkla ilgili bir şey yazmıştım. bu iki olsun.
he noluyor, ben akıllandıkça akıllanıyorum. sağ olsun, var olsun herkes.
tek başına sinemalar başlayacak yine. vapur sefaları falan fişmekan. hep tek başına.
hadi bakalım.

Pazar, Mayıs 17

53

şimdi ben çevirmen olacağım ya okul bitince, heh işte, nasıl olacak o?

aylardır elimde aynı kitabı gezdirmemin hesabını kim verecek?

devamsızlıktan kalmamak ve intiharın eşiğine gitmemek için düzenli olarak katılmak zorunda olduğum bölümün en gereksiz dersinde her hafta harcadığım 3 saati kim, nasıl ve ne şekilde bana ödeyecek?

minority report filminde tom cruise'un hani parmaklarıyla dokunarak şeffaf düzlemde bişileri oynattığı teknoloji gerçekten günümüzde var mı? avea reklamındaki kadın harbiden kullanıyor mu onu? öyleyse tom cruise'un karizması sıfırlanacak gözümde bak ona göre. olmayan karizması hem de.

90lar partisi adı altında sürekli yabancı parçalarla parti düzenlemenin saçma olduğunu, bu aktivitenin tamamen yerli ürünlere yoğunlaşılarak gerçekleştirilmesi gerektiğini, studio live, balans gibi mekan diceylerine kim söyleyecek?

levent yüksel, sezen aksu, sertab erener, tarkan, barış manço, mfö, izel-çelik-ercan-ufuk, grup vitamin gibi kimselerin eski albümlerini nereden temin edebilirim?

youtube jacker neden artık çalışmıyor?

fizy'ye üyeliği nereden çıkardılar? çok yavaşladı sanki değil mi?

şu redbull soap bilmem ne yarışına katılırsak bi tarafımı sakatlar mıyım? öyle araçlar yapacak tanıdıklarım mı olmalı bi de? mühendis iş görür mü? garantisi var mı can güvenliğimin sütun gibi bacak falan gitmesin sonra, var değil mi?

17 temmuz mfö konserine gitsem ya.

ufak bir anı, "gitsem ya" öbeğiyle ilgili: öss'ye hazırlandığımız yıl, dershanede türkçe dersinde, gelmiş geçmiş en geyik hocalardan biriyle tatlı tatlı fiil çekmekteyiz(evet öss zamanı hala fiil çekebiliyor insanlar). hocamız nasılsa biliyoruz diye bir bir üstünden geçiyor. istek kipi gibi türkçe'de birinci şahıslar harici pek kullanılmayan garip dilbilgisi kuralını konuşuyoruz. hocamız gideyim, gidesiniz diye sayarkene espri anlayışını sevdiğim bir arkadaşım "gitsek ya" şeklinde çok içten bir çekim yapmıştı. şimdi gülmediniz ama ORADA OLSANIZ GÜLERDİNİZ! böyle olunca çok sinirleniyorum blog. 

Cumartesi, Mayıs 16

52

. yoyo dünyanın en akıllı ikinci nesnesi. birincisi bumerang. yoyo ikinci çünkü ipi var, bi güç var yani. bumerang da kendi kendine geri geliyor daha napsın?

. sakis rouvas bence örovizyonun maaşlı elemanı olsun. her sene çıksın. ufacık gey tişörtüyle hem de. mustafa sandal dansına devam etsin. lordi'yle düet bile şahane olur diye düşünüyorum. olmaz mı?

50

*eski blogu kapatırken, toplamda sanırım 150 ya da 180 post vardı. post kelimesine türkçe karşılık bulamadım henüz o yüzden ısrarla post yazıyorum özür dilerim bunun için. şimdi bu blog açılalı 4 ay olmadı tam, ellinciyi yazıyorum. güya az yazacaktım. gevezeyim evet. çeneme değil parmaklara vuruyor arada.

*memlekette benden uzun insanlar da varmış. şimdi affedersiniz, havanı sikiyim dediğinizi duyar gibiyim, ama öyle. dün akşam katılayazdığım konser bir fasulye sırığı seliydi sanki. çaktırmadan kesicem batuhan'ı, genç kız tribine girmeyeyim diye orada şekilden şekle giriyorum, adam dikilmiş önümde duruyor. yanlış bence.

*artık evimize bir çamaşır askılığı bağışlamanızın zamanı geldi diye düşünüyorum. siz de bi gözden geçirin şunu.

*rollercoaster'a binip, aşağıya doğru yollanırken live with me dinlemek gibi fantezilerim var. bugün düşündüm. tek sorun, rollercoaster'a bindiğim gün ruhumu teslim edeceğimden, hani cenaze marşım bu olur. emin değilim o yüzden.

*gondola ilk (ve son) bindiğim günde de ruhumu teslim edeceğimi düşünmüştüm aslında.

*ve itiraf, kayışdağı'nda oturduğuma bin kez şükrettim bugün. kadıköy yanıyor, burası püfür püfür. ve bu durum, kayışdağı'nın da kadıköy, merkezin de kadıköy sayılmasına karşı yürüttüğüm tezimi destekliyor yine. boş konuşmam işte diyorum.

*bu ısı artışıyla ilgili tek memnun olduğum şey, yemek yemiyorum. bildiğin yemiyorum. 1 ltlik damacanamla geziyorum zaten. su yüzünden midem doluyor. zaten bi akşam yemeği yiyip ertesi gün tok uyanıyorum. güzelmiş sıcak hava. sadece dondurmayla beslenebilirim. eh, sağlıklı yaşam başlamıştır diyebiliriz o halde.

*teoman-ruhun sarışın

Cuma, Mayıs 15

49

en kötüsü de ne biliyor musun? önümde bomboş 3 gün var. ve ben o 3 gün için vicdanım rahat bir şekilde ada vapuru planı yapamıyorum.

cumartesi çeviri-şiir şenliği'ne de artık katılın beni hasta etmeyin lütfen.
milli eğitim ve yök'le alakalı ortak bir mevkiiye gelip, ileride, bu ayların (nisan-mayıs-haziran) tatil edilmesiyle ilgili ciddi çalışmalarda bulunacağım. nasıl yapacağım konusunda benim de henüz bir fikrim yok.

48

1-hande yener kendini çok geliştirdi lafına sonunda ben de inandım sanırım. yahu güzel bu kadının yeni şarkısı falan. baya baya güzel.
2-r'leri söyleyemediğimi aştığımı falan düşünmeye başlamıştım. çünkü diksiyon çalıştırdığını zanneden bir hocamız hiç uyarmadı okuturken falan. oysaki edebiyatçılar anlardı lisede, sonra da ağzıma sıçarlardı "böyle olmaz, böyle türkçe konuşulmaz" diye. neyse. ben de dedim herhalde artık sorun kalmadı. ta ki, dün akşam kuzenimle kardeşim yine dalga geçene kadar. fatih'i saymıyorum, o hep dalga geçiyor. bundan sonra ingiliz aksanına yoğunlaşacağım.
3-bunca yıldır şu meretin başındayım(internet), kendime nik bulamadım. mail adresi isimle, sözlük nikleri ismin şekil değiştirmişi iğrenç bi hali, msnde beyza yazıyor sadece. millete hayranım. kendilerine başka bi sıfat nasıl seçiyorlar? ben seçemedim. hani ne olayım ki? yazıcam dağlar kızı haydi falan. alice in wonderland de olabilir. hani wonderland'le böyle minik bi ironi de yaparım hem. anlayan anladı gibi olur. 
4-yukarıdaki maddeden sonra ne salakmışım dedim içimden şu an. evet itiraf ediyorum.
5-feysbuktan tiksindim. yani şöyle, kapatacak falan değilim. zira sinema kulübü olsun, okulla ilgili bişiler olsun cart curt her türlü zamazingonun haberini ordan alıyorum. kapatamam. ama bıktım. bu ortaokul ilkokul arkadaşları kısmı çok can sıkıcı. lise bile hatta. ya ben bu adamı görsem tanımam bile listede işi ne? sileyim diyorum fark edilir mi acaba. ya da silip kendimi tamamen invisible hale getiricem aramalarda falan. en temizi.
6-msn listemi düzenli aralıklarla temizlerim arkadaşlar. günün birinde silinme ihtimaliniz var diyeceğim, fekat bu ihtimal dahilindekiler burayı okumuyor. şimdi 80 kişi var, yok bak 81 olmuş bile. iki adresiniz olmasın. karar verin birini seçin. çok kızıyorum o işe. diğerini silelim yani ne bu. benim de iki adresim var ama biri top secret ekletmiyorum öyle hepinize. yazık değil mi? aha 67 oldu. daha da silerim. sileceğim.

bu salak fotoğrafımızı da, berranıma ithaf ediyorum. dostum geleydin de bu akşam beraber eğleneydik demek istedim. 





"Şişelerin dibine vurmak deyimine farklı, asitli böyle, kapkara bir boyut getirdim."

bizzat ben


Perşembe, Mayıs 14

alıntı

"bir an, hemen yanında duran incecik boyunlu vazonun ümüğünü sıkmak istiyor."
fırat budacı

"her gece, bu topraklarda bir yerlerde sonsuza kadar çaydanlıkta çay demleneceğine olan inancımla huzur içinde yatıyorum."
barış uygur

47

trip-hop gecesi yapın kendinize. hadi iyisiniz yine şahane öneride bulunuyorum. şöyle bildiklerden, sevdiklerden falan. çok kurcalamadan.

1- hooverphonic - one
2- massive attack - live with me
3- portishead - roads
4- hooverphonic - mad about you
5- massive attack - dissolved girl
6- the engine room - a perfect lie
7- (efendim durduramıyoruz) portishead - sour times
8- massive attack - angel

son iki, allahın emri şimdi. dinlemeden olmaz. bu insanları dinleyin dinletin.

Çarşamba, Mayıs 13

45

yazı: "sevgili"

bazı aktiviteler için bi sevgili bulmak gerektiği üzerine konuşurken:

esin: sevgili de ağaçta yetişmiyo ki.
beyza: evet. yetişse, bi kucak toplardım.
beyza: erik sanki. ahdsajkdhahda
esin: ben ağacı sallardım, sen aşağıdan poşet tutardın.
beyza: adhaskjdhkasda sen inene kadar o poşettekileri ben yerim.


ne anlamanız gerekiyordu?: allah belamı verdi derken ciddiyimdir genelde.


44

bi adaya gidip gelesim var. hangi ada olursa fark yapmaz.
zirve varmış, millet gidecekmiş ama, kalabalık istemiyorum. fakat çeşitli senaryolar yazıp adada mahsur kalacağımı falan düşünmeye başladım. yemedi o yüzden basıp gitmek öyle kimseye söylemeden.
aha söyledim bile.

15 mayıs itibariyle 5 gün tatilimin oluşu da düşman çatlatırcasına güzel bir olay olmuş.

bi de şu film festivali denen naneyi daha sık yapsalar ya, şahane olurdu.


lüzumsuz bilgi: hayvan korkumu yenip edineceğim ilk yavru köpeğin adı zengin piçi oktay olacak. dün karar verdim.

Salı, Mayıs 12

43

cuma akşamı saat 21:00 de güzide okulumun güzide kampüsünde (marmara-göztepe) duman konserindeyim. beklerim.
gitarhiro denilen şeyin bir değişiğiyle bugün vakit geçirdik. RHCP'dan Dani California'yı yavaş yavaş söküyoruz :D az kaldı. bi de Radiohead'den Creep var ama, çalmayı reddettim. o şarkıyla aramızda husumet var. sebebini sormayın.
grubu kuruyoruz, az kaldı. tek sorun, müzikten ve enstrümanlardan anlamıyor oluşumuz. onu da çözücez ama telaşa gerek yok.
bugün okula eski Iron Maiden konserinin afişini asıp da, beni heyecanlandıran ve fakültede abuk subuk koşturmama neden olan o gerizekalıyı bulursam da ağzına sıçıcam bilsin. çok sinirliyim şu an.
şimdi gidip kırmızı ojeli ellerle biraz uğraşayım. kaan o şarkıyı bana söyler, boşuna heveslenmeyin.

bana da bi ukalalık geldi ya, hayırlısı. merkür sanırım kova burcunun üstünden atlıyor ya da öyle bi şey olsa gerek.

bonus track i youtube dan bulunuz bu defa: jim carrey - i am the walrus (the beatles cover)


Pazartesi, Mayıs 11

42

bir elbisenin peşinden kıta değiştirecek kadar kokoş olmadığımı hatırladım.
sanırım alışveriş konusunda fazla kaderciyim. neyse.
bu kutsal numaralı postu buradan tanımadığım etmediğim bir arkadaşa ithaf etmek istiyorum. ve 42'den dolayı, bonus track olarak Coldplay'den Don't Panic seçiyorum. lütfen açın izleyin bi. pişman olmazsınız. olan da defolsun gitsin zaten.

Cumartesi, Mayıs 9

41

günlerdir ilk kez türk kahvesi içiyorum.
internete girmeler azaldı, açmamla kapamam bir oluyor. her şeyi kontrol ediyorum, kapatıyorum.
akıllı olmayı öğrenir gibiyim. son hal ve tavırlarımdan bunu anladım.
umarım pazartesi akşamına çok güzel bir elbisem olacak. onunla çok mutlu olacağız.
bu dönem sadece tek dersten kalacağım. gerisinden paçayı kurtarmayı umuyorum, ummakla da kalmıyorum hatta kurtarıyorum gibi.
bütünlemelere girmeyecek olmak güzel. en azından temmuz ayı da bana kalacak.
annem geldi gitti. rüzgar gibi geçti. atom karınca sıfatına bu kadar yakışan başka insan tanımadım. camlarımız tertemiz oldu. ev yemek doldu. yaprak sarma bile var o derece.
geçenlerde, saçlarımı yıkayıp yatmıştım. kurutma adetim olmadığından, ıslak ıslak uyudum tabii ki. sabah kalktığımda gördüğüm manzara karşısında kararsızım. sokağa öylece çıkılır mı ki acep?

şarkı da sana. (okur büyük ihtimal bunu tek başına okuyorsun, o yüzden siz demedim sen dedim bak. samimi insanımdır.)

ansızın gelecek gibisin, gözlerinde çocuk kaygılar
tam beni sevecek gibisin, ani bir yağmur, mevsim ilkbahar
#f.d.-kurumuş ölüyorken

Çarşamba, Mayıs 6

40

ömrümün en kötü baş ağrılarından biriyle sonuçlanan bugünü, kamuoyunun onayıyla(ben oluyorum) "5 mayıs aksilikler bayramı" ilan ettim gitti. bundan sonra her sene 5 mayıs'ı kutlayacağız. aksilik olmazsa havaifişek, kızkaçıran cinsi şeylerle çeşitli aktiviteler yapacağız. sonracığıma, tatlı yiyip serotonin konusunda konuşacağız. ardından ise evvelki senelerde yaşanan aksilikleri ve kötü olayları anaraktan gülüşmeler eşliğinde günü noktalayacağız. etkinlik programı bu şekildedir. ilgili kimse - ben - gerektiği yerlerde programda değişiklikler yapabilir.

şarkımız geliyor, ezgi hanım'a hatırlattığı için teşekkürüyle beraber...

pantolonunu sevdim, çıkar onu bebeğim
hadi gel bize gidelim
gömleğini çok sevdim, çöz onu bebeğim
hadi gel bize gidelim

---

üstteki, dün yazıp buraya postalamaya çalıştığım fakat başaramadığım bir yazı. neden? çünkü internet gitti. Aksilikler Bayramı ilan ettiğim için yadırgamadım, normaldi. şimdi okuldayım, üstteki diye yazdım ama bunu yazdığım kağıtta üstte bişi yok. bloga postalarken peşpeşe ekleyeceğimi düşünerek yaptım bunu.

bu yazıyı bile postalayamayabilirim. evde internetin olup olmadığını bilmiyorum. akşam bağlanmayınca bırakıp uyudum. laptopu kırmam için son damlaydı çünkü. kendimi kontrol etmem gerekiyordu. sonrasında internet geldi mi gelmedi mi bilmiyorum. sizi bağlamayan bir yığın harf yazdım yine. ama bundan öncekilerin de bu seferkinden bi farkı olmadığını bilmek içimi rahatlatıyor.

Cuma, Mayıs 1

39

diyalog:

-oha fırtına çıktı!
...
-oh, oohhh oh oh. beyza camlar yıkandı, silmemize gerek kalmadı.
+askjdkajdsajdkl.

yedik kafayı. önce vafıl yedik, mideye oturdu başımıza vurdu. ben de serotonin de tavana vurdu sabahtan beri gülüyorum.

ve büşra'ya serotonin'in nasıl yazıldığını sorarken geçen diyalog:

+serotonin se-ro-to-nin diye yazılıyodu dimi?
-hmmm ooo olmalı.
+bi boğu da bilmiyos... lan ahdskjahdfkjahsk lan yumuşama olmuyor mu? oha şu an fark ediyorum akjdhsjakhdkashkdasaskdaldkşasdaasdhasjdkas
-noluyo ne yumuşaması
+asdashdjashdkashdjas
-ya söyle blog kelimesi mi bloğu mu diyosun?
+askjdjkahskjdhakjshdka anlamadı ya anlamadı asdjakjdjklajfas
-aahahaha ya söyle ne diyodun?
+kızım bok diyorum bok. bi boku bilmiyosun derken yumuşama olmadığını fark ettim. tek heceli olduğu için mi?
-e evet. senin gibi bi dilciye hiç yakıştıramadım bu soruyu.

38

şarkı listesi vereceğim.

1- the last shadow puppets - my mistakes were made for you
2- iggy pop & goran bregoviç - in the deathcar
3- iggy pop & goran bregoviç - this is a film
4- coldplay - talk (klibiyle beraber tüketilmesi önerilir.)
5- hard fi - better do better

indie'ye kaçtım azıcık. olur o kadar.

maynard daim yoksa. 24 saat, 365 gün.

2 numara eşliğinde sağa sola salınıyorum şu an, kafama da bir dörtlük takılıyor mütemadiyen:

i'll let some air come in the window
kinda wakes me up, a little
i don't turn on the radio
coz they play shit like... you know.

37

elektrik süpürgesinin torbasının dolma ihtimalini göz önünde bulundurduk da, olabilir.
ve ben, her şeyi bırakın, patatesi, domatesi, çamaşır suyunu falan bırakın, gidip de elektrik süpürgesi torbasını da aldığım da ilgili yerden (neresidir bilemiyorum henüz) hızlandırılmış ev hanımlığı kursunda +500 puanımı gururla cebe atacağım.

not: kursu da kendi kendime veriyorum, puanları da.