AKILLI İNSANLARLA KONUŞMAYI SEVERİM. BENDEN AKILLI İNSANLARLA KONUŞMAYI DAHA ÇOK SEVERİM.



Cuma, Nisan 30

157



şu an moralimi düzeltecek tek şey ışın kılıcım, o da kilometrelerce uzakta.

156

bak gene içim sıkıldı, sabah sabah böyle güneşli günde.

Çarşamba, Nisan 28

155

bugün ayın 28i. türker efendi'nin taksimin orta yerinde durup dururken uzattığı elini durup dururken tutmamın üzerinden 7 ay geçti. vatana millete hayırlı olsun. böyle şeyleri milli bayram tadında kutluyoruz biz, hasta ruhlu insanlarız.

bugün ayın 28i, yani nisanı da bitirdik. geçtiğimiz iki hafta boyunca vizelere koşturdum, ondan sonra işte cumartesi gün son iki sınava girdik, çıktığımız da hava çok iyiydi. fazla sıcaktı hatta. ve ben hapşırıyordum. sonra esin arkadaşım-anası babası doktordur kendisinin- elbette ki halimden anladı ve bahar alerjisisin dedi. sonra işte o günden beri burnum akıyor, hapşırıyorum falan. hatta dün sabah sesim de gitmişti. neyse, dün dersten sonra 4 buçuk gibi eve geldim. kardeşim kombinin bozulduğunu söylemişti ben evde yokken. ona sinirliyim ama yapacak bir şeyim olmadığı için oturuyorum. neyse işte ben öyle mal mal oturmuş ekrana bakarkene, büşra geldi eve. işte soyundu dökündü vs. benim de tam oturduğum masanın ardında balkon kapısı ve çamaşır askısı var. balkon kapısından içeriye su girmiş deli gibi, tee ordaki kilimi yarıya kadar ıslatmış bildiğin su var evde. ben de bunu fark etmiyorum. işte bi açtık balkonda nerdeyse 10 cm su, tabi eve girer. balkondaki su bidonu, rüzgarda savrulmuş savrulmuş ve boşalmış, düşünün ne biçim rüzgar var, dağda yaşıyoruz diyorum inanmıyosunuz. işte ben başladım küfretmeye, bi yandan yerleri temizliyorum bi yandan küfrediyorum. büşra da balkondaki suyu boşaltmaya uğraşıyor, o da sövüyor çünkü bi yandan su sebebiyle donmakta bi yandan da inadına deli gibi rüzgar esmekte. dayanamadım annemi aradım, zaten taşınmak istiyodum ama babamı ve annemi bi türlü ikna edemiyoduk çünkü üşengeçler. açtım telefonu zırıl zırıl ağladım söve söve, bıktım burdan derdi bitmedi dayanamıyorum vesaire diye bi güzel anacığımın duygularını sömürdüm. o da sömürüldüğünün ilk belirtisini içli bir ses tonuyla "ağlama ağlama...tamam orda oturmayın artık zaten." diyerek verdi. amacıma ulaştım. sonra neyse donduk falan ben daha çok hapşırmaya başladım burnum da durmak bilmedi.

annem aradı yarım saat yazamadım bak, şimdi de türker.

neyse tamam geri döndüm. anneme az önce de bi yığın konuştum gene babam ikna olmuş öyle diyor. çok şükür çok şükür.

bugün de ev sahibi geldi, kombiyi kendi kendine söktü, ki onu ben de yaparım yani bi şey yok. gitti bişilerini halletti getirdi taktı oldu bitti. ama tam olmadı gene. bu sefer de aşırı ısınıyor ama allahtan kış değil petekleri yakmak zorunda değiliz. duş alayım yeter bana. aman ne çok anlattım ama yapacak bi şey yok dertliyim dostlarım. artık ne annemin babamın keyfini bekleyecek halim kaldı, ne plan yapalım da şöyle oturalım da falan diye hayal kuracak halim kaldı, ne de okul bitiyor neyse 3. sınıftayım ha gayret bi sene daha diyecek kadar polyanna stoğum. okulun bittiği falan yok! bitse bile sonra ben napıcam yani tıpış tıpış izmit'e mi gideyim? burada bakıcaz bi çaresine başımızı sokucaz bi yere güzel güzel çalışıcaz, başka çaresi yok. o sebepten, bu kooskoca yazının asıl amacını dile getirebilirim artık: sizden ricam, önümüzdeki hafta hıdrellez var biliyosunuz, ki bence senenin en eğlenceli zamanlarından biridir, hıdrellezde dilek dileyen ve sonra onları gül ağacının altına eken sizler, o dilek kağıtlarının köşesine, marmara üniversitesi göztepe kampüsü civarı şeklinde çemberden bir muhit çizin, oraya bir yere güzel bir ev kondurun, tepesine güzel bir ev yazmayı unutmayın, içine de çöp adam şeklinde uzun saçlı bir beyza çizin. en belirgin fiziksel özelliğimi söyleyeyim, boyum uzundur. bacaklarım da çarpık. ama siz yine de garanti olsun diye tepesine beyza yazmayı unutmayın. şimdiden teşekkürler. bu ritüeli gerçekleştirmeyenler de bu sene başlayabilirler, geceden gül ağacının altına ekiyosunuz, sabah kalkıp alıp denize atıyosunuz. deniz olmayan bölgelerden okurlarımız var ise, ki var biliyorum, onlar da buldukları ilk su birikintisine salıversinler kağıdı.

çok teşekkür ediyorum şimdiden, buraya kadar okuduğunuz ve dilekte bana da yer verdiğiniz için. bi taşınayım, fotoğraflarını çekip ekleyecem buraya.

not: gül ağacı ve deniz bulmakta zorluk çekenler, paintte dileklerini çizip bana yollasınlar maille. ben çıktı alır eker, sonra da denize atarım. hiç sorun değil, maksat gönüller bir olsun.

Salı, Nisan 20

154

geçen haftaki ezel bölümünde cansu dere kırmızı bi elbise giyiyodu, onu görünce öyle bi elbiseyi giymek istesem giyemeyeceğimi fark ettim. giymek istemem o ayrı, zaten giymem öyle bi şeyi ama mesela istedin, giyemiyosun. neden? sebep çok.

kazık kadarım ve hiç esnek değilim. çocukluğumda bisiklet bile kullanmamış olmanın etkisi büyük tabi. millet baleye gitsin. bugün bu yüzden pilates yapamıyorum her yerim acıyor.

çamaşır makinesi ön yıkama tuşuna basılmış bi şekilde duruyor, iptal de edemedim makine 1 saattir ön yıkama yapıyor hayırlısı artık. bi de deterjan gözünde geçen yıkamadan böyle bi birikinti kalmış. şimdi gene kalıcak sanırım. bi de tuvaletteki musluk akıtıyor bi türlü kapanmadı artık gevşemiş mi ne, yarın da güya ev sahibi usta getirecek de hadi bakalım. kombi de yaz konumundayken su ısıtmıyor. problem çocuk cafer gibi bi evde yaşıyorum. annemin evinde hiç böyle şeyler olmuyor. olsa da gün içinde düzeliyor. nasıl iş anlamadım. o evde pilavlar falan da düzgün pişiyor mesela.

mütercim-tercümanlık öğrencisi olarak geçtiğimiz imtihanlardan sıradaki avrupa birliği dersi. 20-25 sayfa ders notu artı 250 sayfa fotokopi. perşembe öğle saatleri civarında AB'yi arayın beni helikopterle göztepeden aldırsınlar.

kontör almamıştım, sırf telefon sapıklığına başlamıyım diye. sonra aldım, başladım. bi 15 dk annemi konuşturdum, sonra feride'yi. ama feride'yi de görmeyeli 2 ay olacak neredeyse. kızın sevgilisi askerde, benden çok onu gördü ve şimdi gelecek o da az kaldı. sonra gün içinde defalarca türker'i aradım, ki o bana neden kontör almıyosun diyerek hayatının hatasını yapmıştı. alınca tabi ararım. aradım da aradım sonra bıktı tabi suratıma kapattı.

geçen gün esin bişi için karayip korsanlarından örnek verdi, sonra ben onları izlemediğimi söyleyince şok oldu. neyse onun üzerine biraz konuştuk ben neden izlemediğimi söyledim, o neden izlemem gerektiğini söyledi. sonra bi de film önerdi izle onu da diye, bak hatırlamıyorum bile ne olduğunu, bendeki ifade amaaan ifadesi biraz. yani kafamdan şu geçiyor her nedense: ne gerek var? şimdi çok mu lazım diceksiniz izlediğin filmler, hayır tabii ki. ama işte sanırım anlatamıyorum bazen öyle lüzumsuz geliyor ki bazı şeyler, mesela şimdi sen gitmişsin de vay efendim suç ve ceza yı okumuşsun, ya da ne bileyim godfather ı izlemişsin. ve bunu 10 kişiden 7si yapmış diyelim. ben yapmayınca sen şok oluyosun ya, heh haklısın evet ama ben de bunun lüzumluluğunu düşünmekten yapmıyorum işte. bi sıra gelmez ona benim ömrüm boyunca, gelmeyecek de biliyorum. niye böyle ki diye düşüne düşüne okumam ben o kitabı. tutarım umut sarıkaya nın saçmaladığı kitabı bi gecede okurum, ya da sırf bok atabilmek ve birilerinin kafasına fırlatmak için bukowski malının şiir kitabını 1 saatte okurum ama dönüp o suç ve cezayı okumam. işte böyle bi salaklık.

hayır beni kova burcuna denk getirirken annemle babamın da bi suçu yoktu ki napsınlar nerden bilsinler.

musluktan akan su sinirimi çok fena bozuyor. o sinirle çalışamıcam şimdi.

yarın da efe'nin doğum günü. ben adamı iki senedir görmedim, yarın yüzsüz yüzsüz doğum gününü kutlıcam. onu da ararım ben kesin mesaj atmam. sapığım ya, üç saat iyi dilekte bulunucam ona da.

neyse ki son 3 sınavım kaldı, 25 nisanda bir günlük vize sonrası tatilim var onda ne yapsam diye düşünüyorum. 26 nisanda da işte dersler başlıyor.

Cuma, Nisan 9

153


o değil de kitap okumayalı çok oldu. çok.

Pazar, Nisan 4

152

iki gündür hava misler gibi. daha doğrusu öyle gözüküyor, çünkü ben dışarı çıkmadım. camdan sarkmakla yetindim biraz biraz, burnumu falan uzatıyorum dışarıya içerisi havasız kalınca. neyse işte, evet gençler, okul okumak, ilim irfan görmek böyle bi şey. bu yol uğrunda daha nice güneşli günler feda edeceğiz.

o değil de şu aydınlık pazar gününde tüm perdeleri falan açıp evi aydınlattıktan sonra, nerde ne kadar pislik var tespit edip hepsini paklamak da süper oldu. büşra'yla iyi iş çıkardık kısa sürede. gerçi o şu an "13.18 mi oldu saat çüş" dedi ama olsun bence kısa sürdü. zaten ev göt kadar yani ne kadar uzun sürebilir ki? camlara falan girişmem lazım ki ancak böyle tüm günümü alsın, ki o bile olmaz bana spidi gonzales derlerdi gençliğimde. şimdi bi de buz gibi meyve suyu falan olsaydı ne güzel olurdu ama çıkıp almaya çok üşeniyorum. (meyve kelimesinin de doğrusu böyle herhalde ama bence meyva daha güzel aslında.)

oyh yoruldum biraz.
güzel günler göreceğiz çocuklar, güneşli günler.
tabi hepsi vizelerden sonra!
12-25 nisan aralığında 12 adet sınavla cebelleşiyor olacağım. dönünce görüşürüz. o zamana kadar başa ala ala şu şarkıyı dinleyebilirsiniz:

*Çelik - Yaman Sevda

Cumartesi, Nisan 3

151

az önce karnım acıktı. eh insanız normal tabi. hadi dedim dışarıdan söylemeyeyim. hatta bi yemeksepeti turu attım da, yine de iradeli davrandım evde annemin yaptığı bi yemek var bi de yanına pilav yapayım da onu yerim işte daha iyi dedim. demez olaydım. bana beddua etmeyin arkadaş. gerek yok yani. allah benim belamı vermiş zaten. bi insan hiç bi boktan anlamaz mı? pilavı yapamadım ya. pirinçlerin her biri kafam kadar oldu. tuz desen, döktüm döktüm döktüm yüz bin kere, gene tuzsuz olmuş. bi gariplik böyle bi saçma sapan görüntü ki anlatamam. olmadı yani. ha yedim o ayrı, yenmeyecek gibi değil. ben öyle çok ayırt etmem gurmelik yapmam o sebepten yenir yani berbat değil. ama işte bi kere canım sıkıldı. neyse ki, bugün de karnımız doydu çok şükür.

sabahtan beridir de bi geyiğe bağlamak falan var ki başımda sormayın. yani bak üstteki paragraf da misal. olay var ama bi kgrg hal ve tavırları, bi gülüp geçmeler de var yanında. bi de ateroskleroz çevirisi yapıyorum ikisi birden dadından yinmiyor.

.