AKILLI İNSANLARLA KONUŞMAYI SEVERİM. BENDEN AKILLI İNSANLARLA KONUŞMAYI DAHA ÇOK SEVERİM.



Perşembe, Nisan 30

36

şurda canımı vericem yemin ederim. kendimi kesicem, çocuğumu kesicem artık. bu evdeki ikinci şahıs gülmüyor! aldırdınız mı gülme organını anlamadım ki lan aileden bireyler cevap verin! gülmüyor ağzına sıçtığım, umuta gülmüyor, ne bilim cüstünüme gülmüyor, büstünüme gülmüyor, dudullu postasına gülmüyor. vallahi üzülmeye başladım artık, hayatın ne biçim zevklerinden mahrum bu çocuk. 

---

levent yüksel, sertab erener, sezen aksu, tarkan, mfö, barış manço gibi isimlerin eski kasetlerini bulmak istiyorum.
ve itiraf ediyorum, bugün sayamadığım kadar çok tarkan'dan dudu dinledim. arkadaş, hani metalci de olsa serdar ortaç seven insanlar var ya, ya da demet akalın falan her neyse. ben mutluyum, çünkü onlardan nefret ediyorum ve tüm bu rakırlığımla tarkan'a hastayım. hastayım. hastayım. 

kırınız zincirleri hadi bakim çocuğum.


Çarşamba, Nisan 29

35

güzellik göreceli ya, mesela kumral olan ben, kahverengi saçlarımla hollanda, danimarka veya iskandinav ülkelerinde çok ilgi görürmüşüm. şimdi düşündük, görsek ne yazar? bi kere ordaki adam sarı. sarı yani dönüşü yok. sarı adamın gözü de renkli olur. ondan sonracıma kılı tüyü sarı olur, kolları ağda yapılmış gibi olur. cildi beyaz olur, pürüzsüz olur. abi benden daha güzel olur o. bi düşünün. benden güzel bi erkek yanımda. tahammülfersa. ben sivilcelerimi nasıl görünmez kılacağımın planlarını yaparken hem de.
bu sebeple, SAY NO TO SCANDINAVIAN MEN! diyoruz. dedik gitti valla.
sonra noluyor, kalıyorsun esmerim biçim biçim türk yiğidine. sonra ne oluyor, şimdi burada çeşitli şeylerden bahsetmek de isterim aslında. dün sabahki derste derin konular konuşuldu, dersten çıkıldı toplumsal ve bireysel problemlere yönelindi. neyse, ikisi kafamda bağlı ama burada bağlayamayacağım sanırım unutun dersi. neyse ne diyordum.. sonra ne oluyor, o türk erkeği, hehe, yatmadın diye aramıyor sormuyor. ha tam zıttı durumda sorar mı? bu da bazı çevrelerce merak konusu. bazı çevrelerin de skinde değilmiş afedersiniz. 
iki gündür çok ciddiyetle düşünür oldum. ne kadar basit, ne kadar çetrefilli. havadan sudan, ya da yoğun. garipsedim, ama çözmüş değilim henüz. tek bildiğim, etrafa başka bakar oldum. çok katılar, sertler, peşin hükümlüler ya da aşağılayıcılar. midem bi karıştı.

---

şimdi çok acayip duygusal bir cümle kuracağım sanırım.
sol frame'de gördüğüm bir başlık beynimde bambaşka bir başlığa yönlendi. tıkladım öbürüne gitti.
sol frame'de "looking for love"ı gördüm. beynim aldı, beni "durduk yerde adamın amına koyan şarkılar"a götürdü. çakal.

Pazartesi, Nisan 27

34

"kayışdağı laneti" isimli filmimin çekim hazırlıklarına artık başlayabilirim. sebep mi? sanırım taşınma hayallerim yatacak. ömrüm burada çürüyecek. hatta kadıköy otobüsünde. "19'un daimi yolcusu beyza'yı sevgiyle anıyoruz" diye iett'den çelenk gelmezse de akbilimden gidenleri helal etmiyorum. hatta minibüsçülerden de küçük çapta bir şeyler bekliyorum. neyse, konuya dönelim. film kara mizah türünde olacak. henüz senaryo falan yok ama yapıcam bi şekilde halledicem her şeyi. her türlü teknik yardıma açığım. teşekkürler.

Cuma, Nisan 24

33

http://djildalielde.blogspot.com/2009/04/bilgisayarsz-kalnca.html

şahsımın görüntüleri iznim olmadan internet semalarına düşmüş de. bari dedim ben de nasipleneyim. böyleyken böyle. gördüğünüz fotoğraflardan benim hangisi olduğumu bulmak zor olmayacaktır eminim.

Perşembe, Nisan 23

32

höhöhö durur muyum bulmuşum..

evet sayın okur dün akşam gördüğüm rüyayı anlatmak isterim. zira sık sık rüya görmem, gördüm mü de en süpersoniğinden görürüm.

(bkz: bir önceki rüyamda, cincır denen araçla gece gece istanbul'dan izmit'e gidiyor oluşum. babamın ses çıkarmayıp arkamdan git git diye el etmesi. aslında tek problemimin ayakta oluşum ve buna bağlı olarak kıçımın açıkta oluşu, otoban rüzgarıyla donmam olması. kıçın açıkta kalınca görülen rüya bu olsa gerek.)

evet dün geceki rüyamda, müstakbel bir eşim vardı sevgili okur. adı da murat. ahdakjhfdkah. lan adına kadar görülür mü? adamı sürekli merdivenden çıkarken görüyorum. 3 kere demetle çiçek getirdi. biri ailesi adınaydı ki, ailesi içerde oturuyordu güya. ikincisi kendinden. üçüncüsü de kızkardeşi ve arkadaşından ki ben bu insanları da tanıyorummuş. neyse. o anki tek telaşım da, altkattaki babamın murat'ın getirdiği çiçekleri görmemesiydi. murat falan dert değil yani. 

evet sanırım bana rüya göstermemekte de haklı yetkili merci. yani bokunu çıkarıyorum.

---

not: uykusuz'u okumadan yazdıydım bi önceki yazıyı. ne gariptir ki, orda da 2 3 kere yeşil eriğin lafı geçmiş. kalpler bir kalpler.

ikinci not: parantez içindeki eski rüyayı göz önünde bulundurarak, bir yazıda bu kadar çok fiilimsi kullandığım için tdk'dan ödül bekliyorum. haber verin.

31

geldim.

geçen zaman içerisinde akılda kalanlar diye gereksiz bilgiler:

-büşra isimli kardeşim olan insan bir kez katılarak güldü. televizyondaki volkswagen'in kesintisiz vites değişimi isimli reklam işte öyle başarılı. düşünün katılarak güldü. gülmez. hiç gülmemişti.

-gerçek insanlara asılmayı bırakıp, dergideki bilgisayar oyunu karakterine de asıldım.

-televizyonla o kadar başbaşa kaldım ki, ne kadar müthiş reklamlar olduğunu görüp reklamcılara saygı duydum. (misal, her gün aynı temalı işbankası maximiles reklamı, sprite acımasızgerçekler reklamı-seni kullanan sevgilin bi gün eline düşsün istersin-, pınar beyaz'ın çocuklarla yapılan reklamları.)

-öğrenci evi>37 ekran çubuk antenli tv nedeniyle kral tv'ye maruz kaldım. serdar ortaç'a baktım, baktım, baktım. 15 gün baktım gene çözemedim. hareketlerinde bişi gizli ama ne. demet akalın'dan "üzgünüm ama ilk kez tanıştığım birine telefonumu veremem" cümlesini işittim. bi insanla ikinci kez nasıl tanıştığını merak etmedim değil. kenan doğulu'nun film gibi klibinin sonunda kızın ölüp ölmediğini delicesine merak ettim. demet akalın'a yine takıldım, "biraz gururun varsa evde bekliyorum" dedi bu sefer. napsak buna bişey alsak diye öneriler sundum. güldüler geçtiler. ciddiydim oysaki. üzülüyorum o kadına.

-büşra'nın zihnine soktuğum "holişit" kelimesini artık silmem gerektiğini fark ettim. çok söylüyor sinirim oynadı.

-karfur'dan aldığım paketli ekmeğin hava kaçırdığını düşünüyorum. cidden ama, paketli ekmek nasıl taş gibi olsun ki neden yani?

-film festivaline ilk günden bilet almamanın salaklığını doyasıya yaşadım. tek filme gidebildim. müthişti, orası ayrı. gidin, vizyona geldiği gibi gidin. kaçıran denyodur o kadar diyorum. seneye festivale yatırım yapıcam. keyfim ve kahyasına yatırım yapmak sanırım en mantıklı iş.

-elektrik kesildiğinde bi hiç olduğumuzu fark ettim. ocak elektrikli, ketıl öyle. her şey lan. bildiğin aç bilaç oluyoruz elektrik kesilince allah korusun.

-filmsiz kaldım. tv'de closer'ı izledim. çok güzel film. o kadar başka bişi izleyemedim çok üzülüyorum.

-vizeler vardı heh. daha da bitmedi yarın sonuncusu var. bişeyler ters gidiyor ama ne çözemiyorum. ömrü billah okul konusunda hiç bu seneki gibi sermiş, başarısız ve rezil olmamıştım. sinirleniyorum çok. bunun için bugün bişi düşündüm. sadece okul değil, genel anlamda ters giden hayata bi çözüm. şimdi bugün burgerking'de en devasa kola patatesle hamburger aldım öküzlüğümün sınırlarını zorlayarak. sonra yiyemedim tabi. kolanın yarısı kaldı, hamburger kaldı. dedim ne gereksiz bi aktivite bu. midem fenalaştı. ülserim artık başka boyutta eminim. büşra da eriklerin çıktığını söyleyince, yine bu sefer uygulanacak bi karar verdim. erik yerim artık, su içerim, dondurma yerim. ağır bişi yememek lazım. hafif tuttukça vücudu heralde kafa da hafifler diyorum. böyle bi döngü bi life cycle oluşturayım. bedenim mutlu oldukça zihnim mutlu olsun. okula da normal normal gideyim. abartmadan derslerle ilgileneyim. sonra ilgilenmeme sığınarak başarısızlıkların suçunu başkalarına atayım. kaltak esra, şerefsiz şaban diyeyim. bitsin gitsin.

-psikologlara aşağılık gözle baktığımı fark ettim. sanki öbürü psikiyatr olanı daha bi iyi gibi. ilaçtan yana hiç olmadım yanlış anlaşılmasın. niyeyse o tıp mezunu değil ya gözümde sen ben gibi bi arkadaş hani :D ne fenayım.

çok oldu. ama napayım sıkıldım her şeyden blogger foreva! (sefa'dan çarptım.)

Pazar, Nisan 19

30

özledim lan. yemin ederim özledim. sizinkileri okumayı, benimkileri okumanızı.
şimdilik yokum, geleceğim ama.

Cuma, Nisan 10

29

bir istirhamım olacak. zara isimli giyim markasının sahibi kimse sesimi duysun, oğlu varsa eğer 20li yaşlarda talibiyim kendisinin. ınk mınk etmeden kendimi naza çekmeden evlenebilirim. sırf onun için hızlandırılmış ev hanımlığı kursu da alırım. hiç sorun değil. patlıcan musakka pişirecek, baklava açacak kapasiteye gelebilirim. cidden önemsiz bunlar.
ya da daha kısa yoldan, %90'a varan indirimler yaparlarsa da olur. o da olur yani ikisinden biri. hangisi kolayına gelirse.

not: ispanyol markasıymış. fernandohozealtamiyanodelkastiyyo adında bi kocaya da razı olduğumu şimdiden belirtmek isterim. ayrıca 2 yıldır okulda ispanyolca dersi alıyoruz. anlıyorum ama konuşamıyorum, ne güzel sessiz sakin eş işte daha ne yani. 
neyse adios amigos.

Perşembe, Nisan 9

alıntı

"sadece istanbul'daki bir kafede canlar, aşklar ve kuşlar havada uçuştuğuna göre, ülke genelinde korkunç bir sevgi sarfiyatı olmalıydı."

fırat budacı

Çarşamba, Nisan 8

28

lokum gibi bi insandan, isyankar-asi-sinirli bi insana dönüşme evresini tatmayı istemezdim. mümkün olduğunca geri tepmeye uğraşıyorum. hocalara kgrg tadında yaklaşmaya çalışacağım bugünden itibaren. anladım ki üniversite hocası olmakla insan olunmuyormuş. bir insan nasıl anlamaz, ben bugün bunu gördüm sevgili okur.

türk sanat musikisi ne güzel şeydir? cevap veriyorum çok güzel.

önceden, bir şeyi yapmazsam hep tembelliğimden olurdu bu. yani başarısız olurdum da, istesem yapardım hani. ilk zayıfımı lise 1de matematikten aldığımda, sonraki sınavda 80 alabileceğimi bal gibi biliyodum. işime gelmemiş demek ki 30 almışım. sonra aldım 80 küsürü. matematik de olsa, alakam da olmasa kafam basıyordu az biraz. şimdi, tamamen alakam dahilinde şekillenmiş bi yerde eğitim görmeye çalışırken, ayaklarım her gün daha geri gidiyor. ben hızlı yürürüm, çok hızlı yürürüm hatta. arkamdan gelenler niye koşuyosun bişi mi var der. leylek gibiyim. neyse işte, okula giderken kampüs girişinden fakülteye uzanan yol her gün uzar oldu. bitmiyor lanet.

o kadar çok şeyim değişti ki iki senede, ben şaşıyorum artık. ben sinirlenmezdim lan. millet delirirdi ben sinirlenmiyorum diye. delirirlerdi resmen. şimdi tahammülfersa gibi geliyor bişeyler. ha ben gene bunalıma giremem o ayrı. depresif olup ne kendimi ne milleti sıkarım, ne de buraya gelip abov hayat şöyle ağzıma sıçıyor böyle beni yoruyor serdar ortaççığım kader arkadaşıyız demem. yakışmaz.

serdar ortaçı hele hiç sevmem. tarkan rulz!

ben insanları istemsiz severken bu hale geldim ya, tek diyeceğim, bu hale getirenlere - ki büyük çoğunluğu geleceğimizle oynayan hocalar - hakkımı helal etmiyorum. yemin ederim etmiyorum. ömrümden geri alamayacağım o 3er 5er saatleri de helal etmiyorum. ben o 3 saatte uyurdum lan!

hele şabanın fotokopilerine verdiğimiz paralar...
ki bunla ilgili bugün kurduğum cümle:

- o 7 ytl ile vafıl yerdik ya.

gittik, yedik. başka 7 ytl ile yedik ama olsun. bi daha para vermeyeceğim britannica fotokopilerine tek bildiğim bu. 

bi önceki posttaki tempo 1 gün sürdü. sonrasındaki gün yani dün akşam 19.30 itibariyle uykuya dalıp, sabah 7.30 da yataktan kalktım. bölük pörçük de olsa 12 saat uyumuş olmanın verdiği mahmurlukla sabah pek tatlıydım söylemesi ayıp. şaka lan bok gibiydim şişmiş suratım zaten saçımın buklelerinin izi suratımdaydı komple. kanepe deseni gibi olmuşum. iğrenç bi his. bu gece oturma gecesi. çalışmaya başlama gecesi. o tempo ancak extreme kelimesiyle ifade edilebilecek bir tempoydu. bugün sakin kafayla anladım tabi.

bugünki vafıl kesmedi, en yakın zamanda modaya gitmeli. serotoninin dibine vurmalı. hatta planlarım şu şekilde, 3 vafılı peşpeşe yiyip, ki 2 bile yeter, sonra oracıkta mutluluğun zirvesinde ölmek. bence iyi fikir.

hava 2 gün yağdı, bugün açtı çok şükür. barajlarımızın doluluk oranı da süper olduğuna göre, bence bi süre böyle gidebilir. en azından ben elbise giyebileyim ve kıçım donmasın nolur. sonra yazın ortasında yağabilir mesela, çok nefis olacaktır. hatta millet göğe ellerini açıp "yağdır mevlam su" diye haykıradabilir. hepsi posibilite.

okuduysanız, mersi boku.

not: bodyrockers'ın o harikulade şekilde insanı oynaklaştıran "i like the way you move" isimli şarkısının çaldığı yeni doritos reklamı hakkaten güzel olmuş. ayrıca adriana lima o kadar güzel ki, ben bile (female but not lesbian) "lan ne güzel bu ya" diye isyan edebiliyorum.
dedikleri gibi isyankar olmuşum ben bi kere.

Salı, Nisan 7

27

saç topluyken güzel görünmek meziyettir, hatun kişiler bilir. bazen başarabiliyorum bunu (kendime güzel görünmekten bahsediyorum artiz falan demeyin), böyle rüzgar falan da esiyorsa zaten boynum ensem kulaklarım hepsi rüzgarı yiyince kendime geliyorum.

cihan kılıç'ı gördüm kadıköy'de. böyle anlar oluyor, saniyelik kareler olur ya fotoğraflarda şehirden, öyle anlar. bi an işte o cihan'ı görmem yetti mesela istanbul'dayım diyebilmek için. derin bi oh çektim. 2 gündür hava kapalıydı, bi açsın hele bak neler oluyor. evde ders çalış(a)madığım gerçeğiyle son kez yüzleştikten sonra bu haftasonunu ve sonraki 15 günlük vize zamazingosunu evden takip etme niyetinde değilim. 

3 gündür evden çıkmamıştım, kayışdağı laneti isimli filmimin senaryosu üzerine çalışıyordum takdir edersiniz ki. bugün gittim okula, "hoca bana taktı" lafını dememe kalmadan arkadaşlarımdan "hoca sana takmış beyza" lafını duydum. bi oh çektim derinden. etliye sütlüye bulaşmadan oturmayı öğrendiğim gün hocalarla birbirimize laf sokma yarışımız da sona erecek diye umuyorum. zira iki küçük çocuk gibiydik bugün. hoş değil.

siyaset politika obama erdoğan davos gibi kelimelerle fazla haşır neşir olacağım günler gelecek. bilmiyorum.

akşam üstü prime time saatinde 3 saat falan uyku, sonra saba tümer'le kahkaha eşliğinde çay veyahut kahve keyfi. sonra gün ağırana kadar oturarak sıkılmadan az çalışmalı bol molalı bir 5 saat daha. sonra 2 saat uyku. sonra okul. 
bütün metin göz önünde bulundurulduğunda, beyza insanı bu tempoya ne kadar dayanır sizce?
a-azimle sıçan taşı deler. yürü koçum!
b-uyku biraz uyku, bütün isteğin buydu.
c-bodrum bodrum
d-şu an devrildiğini biliyoruz, kendini kandırma. bizi zaten nah kandırırsın.
e-hepbiri. (hep bu seçeneği koyacak bi test hazırlamak istemiştim. evet tek amaç buydu. yihuhu!)

ahanda açıyorum yorum kısmısını.

26

dizlerimin ağrımasından yarın yağmur yağacağını anlayacak kadar büyümüş (yaşlanmış demeye dilim varmadı şu an) olabilirim. ama bazen büyüyünce kelimesini kullanarak cümle kurmaktan hala hoşnutluk duyuyorum. misal:

-büyüyünce saba tümer olucam ben ya! benden başka nolur ki zaten? akşama kadar kahkahkah kihkihkih. çağır adamları sohbet et gül. ne güzel. araştırma yaparım ben o kadar çalışırım sorun değil. evet ya tam benlik bişi.

bir şey daha vardı eklemek istediğim. demin aklımdaydı hatta bloga bu ikisini yazayım diye unutmamaya çalışıyordum. unuttum. neyi unutmamaya çalışsam unuturum zaten. farz.

valla unuttum ya hatırlayamıyorum. boşver. aklıma gelince elbet yazarım neyi esirgedim ki blogdan?
lafımı hiç esirgemediğim tek şeyin blog olması da kötü gibi sanki? ne dersiniz?
koment yok, soru sormak saçma biliyorum. idare edin.

*hard fi - cash machine

Pazar, Nisan 5

24

günlerin uzamasıyla birlikte, evimizin pencerelerinden delicesine sızan gün ışığı henüz kaybolmadan televizyonda ana haber bültenlerinin başlaması şu sıra beni en çok mutlu eden şey. günler kocaman, günler upuzun. günler 13.00'da uyansan bile bitmeyecek kadar uzun. mük-kem-mel bir olay bu sayın seyircileer!

chuck dizisini 3 boyutlu yayınlayacakları için cnbc-e dergi bu ayki sayısında 3d gözlüğü veriyor imiş. eğer chuck'ı burnumun dibinde görüp elimlen tutabileceksem alacağım. bunu biri açıklasın. chuck bu hocu, neticede ciddi bi durum. çak yani. canım.

travis'in selfish jean klibini ne kadar çok sevdiğimi de belirtmek isterim. aaaaaaahhh! selfish jean şeklinde olan arkadan öne uzanan yazılı tişörtten kendime yapacağım.

---kurduğum süpersonik cümleler köşesi---(yeni başlattım bu köşeyi)

-tamam biraz büyük gibiler ama büyük de sayılmazlar

---benim için kurulan çok da süpersonik olmayan cümleler köşesi---(bu da taze)

-seni bi yere kapatmak lazım ya!

geçen süre zarfında (cumartesi ve pazar), "vizelere çalışacağım!" diyerekten msnde ve fokurda neredeyse onlayn olmadım. msne belki girdim birazcık ama, fokurdan şiddetle uzak durdum. 2 gün evde oturmaması gereken bir insan olduğumu zaten biliyordum, tekrar tekrar tecrübe edindim. yarınki telafi dersi de iptal olduğu için yarın da evdeyim. çıkmayacağım. ders çalışma gayretinde bulunmalıyım çünkü. cumartesi ve pazarı pinekleyerek ve gazetenin verdiği maket ve pazılları yaparak geçirdim (feysbukta yeni albüm açtım şaheserlerimi görünüz lütfen). yarın dışarı çıkmaya takatim olmasın diye bu gece sabahlamaya falan niyetlendim hatta. bakalım kısmet.


*ha bi de ben şunu gördüm geçen gün..bunu. ne çok severmişim meğer.

Cuma, Nisan 3

23

bu da durmaksızın post yazmanın dayanılmaz hafifliği olsun mu? olsun.

duramadım çünkü.

şimdi, çok şeyi kafasına takıp, ufacık mutluluklarda anlık olarak bunları unutan ve kahkahayı basan, milletin dediğine göre güleryüzlü biriyim. evet gülüyorum. hayatımda yemek içmek yatmak uyumak vs. gibi fiillerden çok gülmek fiili hakim. biliyorum.
bu yazıyı da az önce bir arkadaşımla gerçekleştirdiğimiz ciddiyet dolu diyalog üzerine yazıyorum.
ben şimdi hep gülüyorum diye, bu hiçbir zaman kızmayacağım, kırılmayacağım, üzülmeyeceğim ve haliyle ALINMAYACAĞIM anlamına gelmez. alındığım zaman da alınganlıkla suçlanmam saçma. çünkü her alınan alıngan olmaz. alıngan demek, her şeye alınan demek. yani durduk yere. olmaması gerekene bile. olması gereken alınmayana salak derler, saf derler bizim memlekette. hatta saftorik bile derler he.
şaka, geyik, espri, dalga geçmek. bunların hepsinin allahını yapabilirim bir kız olarak. beklemediğiniz performanstayımdır bu konularda, hemcinslerimi genellersek. erkeklerle de iyi geçinmemin sebeplerinden biridir hatta, kız tribi atmıyor olmam, insan gibi halden ve espriden anlamam falan fişmekan.
erkeklerle iyi anlaşan kızların kaderidir bir yerde, muhabbetinin piç edilmesi.
insan ilişkilerinde tartışmasız EN tiksindiğim şey de bu işte. erkek insanı, bu samimiyetini piç eder. seni arkadaşı beller, ama erkek arkadaşı beller. onu yapmadığı zamanlarda da "kız işte abi" lafıyla başlar her cümlesine, hem de senin yanında. sonra küfür kıyamet. ha yanlış anlaşılmasın, ben yanımda küfür edilmesinden rahatsız olan biri değilim hiç olmadım. çünkü ben de normalin dışında sayılırım bu konuda, ama gerektiği yerde ve zamanda. buna dikkat. 20 yaşındayım. gözlemlerime göre, gerektiği yerde ve zamanda küfreden insanlara kimse bişi demez. çünkü cuk oturur oraya o küfür. o laf. cuk oturur ötesi yok. hay ağzına sağlık dersin. dışından diyemezsen içinden dersin illaki.
bir kız senin muhabbetini dinliyorsa, vakit geçiriyorsa, belli ki halinden şikayetçi değildir. ve kendimi nimetten saydığımdan söylemiyorum bunu ama, kıymetini bilmek gerekir o durumun. bak kızın demiyorum, o durumun diyorum. ben çok erkeğin arkadaşı oldum. yani sevgili falan değil tüm bu bahsettiklerim. arkadaş bildiğin. benim en yakın arkadaşlarımdan bir ikisi hep erkekti ta ki tek bir adet kanka/badi cinsi edinene kadar (bkz: ferifer).
çok sıkıldım şu yazdığımdan bile.
sorunu özetlemek istiyorum.
her şeyin bir dozu vardır. biline.
20 yaşındayım. kendimi biliyorum. kendimi bildiğime adım gibi eminim. hiç şüphem kalmadı artık, çünkü son iki senedir fazla yalnız vakit geçirdim. siz geçiremediyseniz şiddetle tavsiye ediyorum. bu evreden geçiniz. lütfen. insanlık için herkes geçsin şu evreden.
20 yaşındayım. insanlara nasıl davranmam gerektiğini, lafımı bilmeyi, nasıl davranmam gerektiğini, ne söylemem gerektiğini biliyorum.
kıyafetlerime, dinlediklerime, yazdıklarıma, okuduklarıma, izlediklerime kendim karar verebileceğimin farkındayım. siz de farkına varabilirsiniz bunun zor değil.
çok bilmek ve çok konuşmak marifet değildir. ortada bir şey varsa ve iki kişi zıt görüşlerdeyse, biri diğerini ezerek konuşmamalıdır. diğeri susar çünkü. konuşan daha çok biliyor olabilir, susan bunun farkındadır. ama fikirler kişiseldir, ne kadar bildiğinle zerre kadar ilişkisi yoktur. bişi değişmez. değişmeyecek de. susmayı bilen çok pis ayar vermektedir, aha size sır.
bi sır daha, memleketteki en büyük marifet dinlemekmiş.
20 yaşına gelmiş, gelmemiş, geçmiş, geçmemiş herkese sevgiler. 20 yaşındayım diye kendimi bi bok sandığımı düşündünüz şu an. sorun yok. serbest her şey dedim ya. bana dokanmadığınız ve keyfimi kaçırmadığınız sürece yedi ceddimle ilgili enterasan fikirleriniz dahi olabilir. cidden sorun değil. ben her gün görmek istemediği insanları gören, duymak istemediği sesleri duyan, insanlarla hep konuştuğu kaçmadığı için insandan kusmuş, herkesle aynı ve herkesten farklı herkes gibi binbeşyüz derdi olan, yine de ilk tanıdığa 100 metre uzaktayken suratına o şapşal gülücüğü oturtan bir denyo olabilirim. buna da alışın derim.

22

+ haberler bitti?!
- ohaa...(saate bakar) what the fuck is going oooon?! benim niye uykum gelmedi? ben bunu içiyorum diye mi acaba?

(şimdi bunlara gülmediyseniz normal. ama gülseydiniz daha çok eğlenirdiniz emin olun. çünkü biz çok güldük. çünkü benim o acaba'mın tonlamasını duyduk. siz duymadınız. daha neler kaçırdığınızın da farkında bile değilsiniz. en iyisi mi siz bizim eve gizli kamera taktırın. üstümüze de mikrofon. çünkü sadece evde yapmıyoruz bunları. misal...)

19 numerolu iett otobüsü 734673468 saatlik yolculuk sonrasında kayışdağı taraflarına varmıştır. kadıköy gibi iklimi nisan ayı şartlarına uygun bir yerden kalkan otobüsteki beyzave büşra kişileri ve geri kalan ülke vatandaşları normal derecede giyinmişlerdir. otobüsün camından bakıldığında görülen beyaz bereli, koca atkılı, upuzun mantolu amca sonrası bu iki genç insanın karın kasları artık riske girmiştir. otobüste beyza kişisi gülerken fazla kaykılmış, pantolonu düşme riskine girmiştir. bunu ifade etmeye çalışan beyza kişisi daha fazla gülmeye başlar artık otobüs sakinleri umrunda değildir. pantolonum düştü diyemez. lanet olsun ben bunu niye anlatıyosam salak mıyım neyim? şimdi millet sanıcak ki harbi pantolonum düştü ama düşmek üzereydi yeminlen. ama oturuyodum tabi. o yüzden tehlike yok. zaten montum da uzundur benim. allah belamı versin emi.

---bambaşka bir husus---

19 numaralı iett otobüsü kayışdağı'na seyrettiğinden doğal olarak içerisinde bazı yeditepeli öğrencileri de bulundurmaktadır. otobüste beyza kişisinin arkasında oturan yeditepeli olduğunu varsaydığı genç insan yeditepeli standardının (tiki) dışında olup eli yüzü düzgün bir insana benzemektedir. sonra otobüsten cümbür cemaat inerkene, bu eli yüzü düzgün sanılan insanın şakkadanak gözlüklerini çıkarıp taktığı görülür. sonra ufka bakılır, karşımızda surlarıyla çevrilmiş yeditepe'nin haşmetli kapısı durmaktadır...

ikinci mevzu, otobüsten inerek kampüsün kapısından içeri girmeyen ve asla girmeyecek olan beyza ve maalesef ki o surların içine ait olan büşra karşıya geçerek bakkallarına doğru yol alırlar. çıktıklarında beyza'nın embesil hareketlerle karşıya geçme çalışmaları sırasında (tır geliyor, ben bağırıyorum "büşra koş koooş" diye. tır ne alaka mı? bizim orda gümrük var.) caddeye aracıyla çıkmaya çalışan piç gülüşlü güzel suratlı bir genç insan dat dat kızlarımıza korna çalar. kızlarımız döner bakar nööölüyör diye. ben yani beyza kişisi olarak ben baktım ağzında sigara yan yan gülen bi yandan da böcek böcek bakışlarıyla trafiği kollayan genci gördüm. bak o güzeldi. neyse yüzünü çok göremedim zaten. ama arabası varsa o da tikidir belkim. yazık bize.

21






... hayat bunda II
(karadutlu-böğürtlenli magnum double + boğaz)
















hayat bunda III ...
(onlu halley paketi + kurukahveci mehmet efendi mahdumları)

20

bi önceki posta baktım da, üzücü yaşanmışlık ne lan? neyin nesi ki o?
az önce yediğim kornet çaklıt disk'in tadı hala damağımda. hacmi midemde. hazzı bünyemde. oy anam.
şokolat disk ya da çukulat disk de olabilirmiş adı pekala.
hayat bunda diye salatamın fotoğrafını eklemiştim. üşenmediğim sürece bu seri devam edecek gibi.
bugün 3 nisan. 14 nisan'da ilk vize var. 7 adet peşpeşe sınav. 3 tanesi dinlediğim dersler. geri kalan 4'ü sıfırdan başlayarak çalışılacak nerdeyse. ve ben bu defa kalmak istemediğime eminim. ayrıca şu an msn'e giren arkadaşım gibi üstten fotoğrafını çekip avatara koyanlara da selam ediyorum. iğrenç görünüyorlar haberiniz yok. yani daha sert konuşmak gerekirse götüme benziyor. ahasdjhakjfha. bu çok sert olmuş olabilir ama bi an için sinirlendim dostum.
alışveriş etmek istiyorum. ders çalışmak istiyorum. cidden. okumak istiyorum ki bugün alışverişimden vazgeçip bir yığın parayı gazete dergiye verdim. bu da önemli bi adım. şimdi bu akşam kenan ışık'ın bayık sunumuyla o güzelim programı izlemeden önce bunları okuma niyetindeyim. yaklaşık bir aydır elimde sürünen güzelim romana da ayıp ettiğimin farkındayım vicdan meselesi haline getirdim ama hepsi o şerefsiz piç şaban ve kaltak esra ve diğerleri yüzünden. aldım gazı gidiyorum en iyisi keseyim.

"uyku biraz uyku, bütün isteğim buydu."

*mazhar alanson ve saz arkadaşları ve cem yılmaz ölmesin. lütfen.

Perşembe, Nisan 2

19

filmdeki dükkana gideceğim. lacuna inc.'e. sonra sildireceğim mazimden belli şeyleri. ama öyle kötü olaylar, üzücü yaşanmışlıklar falan değil. mesela ilk sildireceğim şey çiçek taksi ve jenerik müziği. buna şu an karar verdim. OBBŞ isimli blogdakiler yüzünden. listenin geri kalanını dönem dönem buraya ekleyeceğim. eminim, son kararım.

18

sonbahar-kış-ilkbahar-yaz, dört mevsim kurduğum bir hayali bugün yine otobüste giderken andım.
hava süper, güneş yakıyor ama bir yandan da pöfür pöfür. bende tiril tiril yazlık kıyafet, yanımda sevdiğim bir insan. yol arkadaşı olabilecek özellikleri taşımalı, kim olduğunun önemi yok. kendini sevdirsin yeter. üstü açık bir araba ama son model falan değil, şu geniş kocamanlardan. ön koltuğu birleşik olanlardan. böyle boş bir yol, benim cepte de ehliyet tabii. o da lazım. basayım gaza. rüzgardan yüz felci geçirelim. ve en önemli detay, tüm hayal bunun üzerine kurulu.. arabanın teybinde Mazhar Alanson ve Cem Yılmaz'dan "Ne Bileyim Ben" çalıyor. başa sarıyoruz, gene çalıyor. başka şarkı dinlemiyoruz. çok sıkılırsak belki başka mfö, mazhar alanson - cem yılmaz şarkısı dinliyoruz ama yine buna dönüyoruz işin sonunda. öööyle gidiyoruz. sonra bir de araya Coldplay'den Don't Panic alıyoruz, hafif bi buruluyoruz. ben buruluyorum en azından. yanımdaki ne hissediyor çok da bilmiyorum ama aynılarını hissetse iyi eder. yol arkadaşım neticede. öyle gidiyoruz.