AKILLI İNSANLARLA KONUŞMAYI SEVERİM. BENDEN AKILLI İNSANLARLA KONUŞMAYI DAHA ÇOK SEVERİM.



Pazar, Aralık 27

117

esin (13:04):
*ya ben hani bu şeyi kabullenemiyorum
*yani tmm kmse öğrenciye kıyak yapmak zorunda diil de
*öyle ya da böyle zarar vermek nedemek yani ayıp ya
*şaban hoca en azndan öyle yapmıyodu o da kötydü de niyeti iyiydi yani kendince
esin (13:05):
*bu fütursuzca geziniyo
esin (13:07):
*seneye gelmiyceni bilsem
*bilsem ki birdaha hiç dönmeyecek
beyza (13:07):
*:D
*ahaha
beyza (13:08):
*ya ben insanlıklarından şüphe edersem eğer etrafımdakilerin, kafa yormayı bırakıyorum çünkü onu anlamaya çalışmak şey gibi geliyo, insan vücudunun gizemini çözmek mesela o da kafa yorulmayacak bişi delirirsin sonuçta akıl sır ermez.
esin (13:11):
*insanlık ama evet
*cidden
beyza (13:11):
*başka açıklaması yok

116

"insanların en güzel halleri sabah yeni uyanmış halleridir" adlı hipotezimi kanıtlamaya karar verdim. fakat ihtiyacım olan şey doğru ışıklarla çekilmiş fotoğraflar. yüzlerde ne soğuktan gelen kızarma, ne yorgunluktan gelen solgunluk, çökme, ne de makyaj. saçlar "yataktan kalktığım gibi" modelinde. herkesin fotoğrafını çekeceğim. hatta contrastive bi study adına (o kadar strong bir presence var ki gibi oldu farkındayım) günün farklı saatlerinde çekilmiş fotoğrafları da kişinin dosyasına ekleyip daha verimli bir ürün elde etmeyi planlıyorum.

(bu kararı bugün almamın sebebi prenses misali uyuduğu uykusundan güzeller güzeli şekilde uyanan biricik kardeşimdir asdjhakjdahaha)

2010 geliyor diye takvimler falan hediye edilmeye başladı. şimdi gene hatırladım, kurban bayramı bu yıl 9 gün tatil olacak. nasıl güldük keyiften anlatamam. boşa sevinmiyorum. 9 gün boru mu yani, 9!

bonus track * Dolores O'riordan - Ordinary Day (yağmur yağıyor hava kapalı hafiften, kasvet basacağına böyle şarkı daha güzel olur diye düşündüm)

Cumartesi, Aralık 19

115

...
beyza: ayıp ama..
feride: genelkurmay başkanına ayıp asıl
feride: harunu askere almayaydı
feride: ben dedim onu burda koştururum diye
beyza: asdhakjdhak
beyza: kızım hastasın
...

Cuma, Aralık 18

114

kendini eğlendirmeyi, kötüyken iyi etmeyi, sıkkınken toparlamayı, güldürmeyi etmeyi benden iyi bilen bir allahın kulu bulursanız getirin alnından öpücem.

Salı, Aralık 15

113

ekim-kasım 2 aylık raporu:

öncelikle kendimle gurur duyuyorum. iyi idare ettim.

-okul: formasyon sınavlarını daha olmadık. öğretmenlik okuyan gençlere defalarca üzülüyorum her formasyon dersinde. bizim ab terim ve kavramları dersinde bölüm başkanının cümle kuramayışına tanık olmayı yeğlerim, o denli sıkıcı dersler şu eğitim öğretim zamazingoları. neyse konumuza dönelim, 9 sınavımın 7 tanesi açıklandı ve en düşük notum 60. geçen sene genelde en yüksek notum 60 oluyordu. bundan dolayı kendimle gurur duyabilirim. insan gibi çalışınca - bakınız insan dedim, etinden sütünden faydalandığımız bir hayvancağız gibi değil - oluyormuş. izmit büyükşehir belediyesi boşuna yazmamış oraya buraya, "çalışınca oluyor" diye. şimdi anlıyorum.

kendimle gurur duyduğum başka husus yokmuş. boşuna okul diye kategori yaptım yukarıda. bi de yaşamsal faaliyetler var tabii. onu da sayabilirim aslında. mesela domuz gribi olmadım - bu noktada nazar değmesin diye kıçımı kaşıdığımı itiraf edeyim. bağrı açık, zibidi gibi gezmelerimle adam gibi nezle bile olmadım ki bu şaşırtıcı. ama biliyorum, kışın değil de yaz başında nezle olurum kesin. metabolizma böyle işliyor naparsın. sanırım bu kışı böyle atlatmamdaki en büyük etken büyük bir iştahla ve zevkle yediğim MANDALİNA KABUKLARIdır. vitamini kabuğunda lafını hurafeden ibaret sanan kimselere duyurulur, gerçek.

toplum içinde göbek atmak eylemini de geçtiğimiz günlerde 20. yaşımın sonlarına doğru gerçekleştirme şerefine eriştim. üzerimden müthiş bir yük kalktı itiraf edeyim. fütursuzca oynamak eğlenceli, aynı zamanda bolca efor sarfettiren bir eylemmiş. kilo vermek için de bence ideal duruyor. bana öyle geldi en azından.

topluca insana ve akrabaya maruz kaldığım aile seremonisinde herkesin "senin yüzüne nooldu?" demesiyle kendimi goradaki erdal tosun gibi hissettim ve dün itibariyle sivilce tedavisine başladım. aspirin denen şey yüzümden toz toz dökülüyor ve burnuma kaçıp beni hapşırtıyor. ayrıca onları masadan elimin kenarıyla toplayıp aynı anda hapşırırken kendimi eroinman gibi hissettim. ne pis işmiş arkadaş sivilce tedavisi. neyse ama, pürüzsüzlük yolunda her şey mubah diyorum.

araba kullanabilsem ve piyano çalabilsem emin olun çok daha mutlu olurum.
sevgiler.


bonus track * Incubus - Dig


we all have a weakness,
but some of ours are easy to identify.

**edit: bu arada yukarıda kışı atlatmam falan demişim ki kış daha bitmiş değil. neyse tahtalara da vurayım bari. siz de o arada Burak Kut'tan Tahtalara Vur isimli şarkıyı dinleyebilirsiniz. şahsen çok severim.

Perşembe, Aralık 10

112

"satürn'ün x'e bile uğrayıp bana uğramaması..."

yakın bir arkadaşım, bölümdeki çok da lüzumlu olmayan adını vermek istemediğim x kişisinden bahsediyor.

112'yi hızır acil ya da bostancı-taksim iett hattı olarak algılamakta serbestsiniz.

bonus track * Bon Jovi - It's My Life (girişi backstreet boys şarkısına benzediği için kalbimdeki yeri bambaşkadır.)

Perşembe, Aralık 3

111

gidin hürmüz'ü izleyin derhal.


üç de yetmez beş tane, beş de yetmez yedi tane...

Pazartesi, Kasım 30

110

yazayım biraz.

#1

geçen çarşamba püripak vaziyette bıraktığımız eve strike-back tadında bir geri dönüş yaptık. 3 gün izmit'te, bir gün ağva'da fink attım. kurban bayramı'na bir kez daha lanet ettim, ama gerekçem hayvan katli falan gibi bi şey değil. arkadaşım bayramlaşamıyoruz ki doya doya! herkes her yerde. kurban kesimi mevzusu yüzünden babamla bile bayramlaşmadım ben bu bayram. bütün gün evde üstümdeki xxl eşofmanlarla gezdim. sinirim bozuldu, bundan sonraki bayramlara sırf ayıp olmasın diye iştirak edeceğim. bi de babamdan fırça yememek için.

paragrafın meali: bir allahın kulu bayram harçlığı vermedi. sinirlerim bozuk üstüme gelmeyin.

#2

evden ayrılmadan evi bi güzel temizlemiştim. temizlerken ufak bir kazaya sebep olup ufacık dandirik televizyonu yere düşürdüm fark etmeden. sonra açmayı denemedik. bugün geldik, çalışmıyor. korkuyla bi fişe takıp açtım, biraz bekledim, cızırtı vardı gitmedi, görüntü de gelmedi. kapadım hemen. sonra bi koku geldi falan iyice korktum bıraktım. neyse televizyonsuz iyi ya böyle kitap falan okuruz.

paragrafın meali: öküz gibi çekelersen elektrik süpürgesini, yıkarsın tabi ortalığı. aşk-ı memnu'yu biriniz anlatırsınız sevabına. perşembe akşamı.

#3

mininova kapandı demişlerdi ama açılıyor gayet. zaten bigbangi indiremezsem olay çıkar.

paragrafın meali: mininova kapandı demişlerdi ama açılıyor gayet. zaten bigbangi indiremezsem olay çıkar.

---

bonus track * Levent Yüksel - Beni Bırakın

Cumartesi, Kasım 21

109

bu dönem 9 ders alıyorum, sonradan eklenen 2 adet formasyon dersi hariç. bu 9'un ikisi geçen yıl çaktıklarım. şimdi pazartesi sabahtan geçen yıl beni ezber yapmayıp kendi bildiğimi okuduğum için pisi pisine bırakan kaltağın sınavı var. ben cumartesi günümü evde ders çalışarak geçireceğim. diğer sınava çalışmaya vaktim bile kalmayabilir. ama ben şikayet ediyor muyum? hayır! etmeyeceğim de. bu sene vizeler nedense fıstık gibi geçiyor, sebebi sınavlarda çeviri yapıyor oluşumuz olabilir. çok ilginç, meğer çeviri yapınca iyi not alabiliyormuşuz da, bizim dangalak hocalar iki senedir çeviri hariç her haltı sordukları için geçen yılki not ortalamam yerlerdeymiş.

formasyon dersleri de öyle zamansız bir şekilde ve öyle salak saatlere eklendi ki, resmen baltaladı bütün dinlence günlerimizi. sınavı desen ayrı dert, sınav haftasından apayrı bir zamanda saçma sapan şekilde ayarlanmış. belirsiz olduğu için biz de hiçbir işimizi belirleyemiyoruz, zira hem derse devam zorunluluğu, hem sınavdı bilmem neydi işleri yüzünden kazara okula gelmediğin gün patlayabilirsin. halbuki okulumuzla ilgili övündüğümüz neredeyse tek şey sınav haftalarının düzenli oluşu.

dangalak okulumu sevdiğimi hep söylerim. dün kampüsten çıkarken hep bir ağızdan söyledik hatta.

Cumartesi, Kasım 14

108

aşağıdaki yazıyı bugün okulda iştirak ettiğim ilk formasyon dersinde yazdım. eğitim bilimlerine giriş. öğretmenlik okuyan gençlerimiz için üzüldüğümü belirtmek isterim. zira psikoloji dersi konusu olan pavlov'un köpeği vs. hariç çekilecek çile değil. ve benim devam zorunluluğum var. hmpfs.

hava güzel soğudu. bugün kuru soğuk vardı. güneş gözlüğüyle titreyebilmek mesela. neyse işte, havalar soğudu soğuyalı geçirdiğim en güzel gün bugündü. adam oldu havalar tamamdır.

------

fen edebiyatın amfilerinin camından karşıda yemekhanenin çatısı ve arkada gökyüzü görünüyor. çok aydınlık o yüzden amfileri seviyoruz. seviyorum daha doğrusu. diğerleri başka işlerle meşgul.


şimdi burada oturup karşımdaki adamı dinlemiyorum. sonra bana bu oturmaların ve birkaç fotokopi parasının karşılığı olarak hocalık vasfı vereceklermiş. ne güzel. çok iyiler bence herkes yapmaz bunu.

hava hafiften kapalı. evden çıktığımda deli bi güneş vardı. sanırım yeditepeliler güneş gözlüklerini takabilsinler diye güneş var bizim orada. ben de taktım hem.

insan neden powerpoint sunumunun fonuna deniz manzarası koyar?

seda sakatlandı.
esin dün cinnetle birlikte sınıftakileri haşlamış.
fatoş her zamanki polyannalığında.

bu adam bi de kitap alın dedi yahu.
neyse.
bugün vizelere çalışmaya başlıyoruz. eve giderken türk kahvesi almam lazım.
bi süre hayat zindan olacak gibi.
ben sapık ve şerefsiz sevgilimi özlüyorum.
böyle yuvarlanıp gidiyoruz. --> bkz: vamos tirando.

not: seda pablo'yu bornozlu görmüş rüyasında.

Cumartesi, Ekim 31

107

çok ani bir post olacak. önceden uyarayım.
birden geliverdi.

--

londra'da insanlar nasıl yaşıyor şu an bunu merak edip onlar için üzülüyorum. eğer hava orada hep böyleyse ben günün birinde ingiltere'ye de gideyim isteğimden şu an vazgeçeceğim sanırım. zira kaliforniya sahilini tercih ederim herhalde.
bir kere de yanılayım da şu izmit'e koşa koşa gelmelerim aynı hevesle devam etsin. yok arkadaş olmuyor. geldiğimin ertesi günü sıkılıyorum, ama sıkıldığımı 3 gün sonra etrafıma söylüyorum ki ayıp olmasın. insanlardan sıkıldığımdan da değil. bambaşka bir şey yakamda duruyor sanki. sonra vay efendim beyza'nın bağrı niye hep açık...

--

nasıl hevesle açtım sayfayı, şimdi yine bakıyorum ekrana. böyle gülmekten gözümden yaş geldi bi an arkadaşlarıma karşı müthiş bi sevgiyle dolmuştum çünkü seda'nın feysbuk mesajı üzerine. istanbul'u sel almış ben yokken herhalde. ben başında olmayınca istanbul'un da başına kötü şeyler geliyor. esin ve natalia gibi arkadaşlarım ise ömründe domuz görmediği halde nasıl domuz gribi olacağını merak edenlerden olmuşlar. onlara da hak veriyorum ama bu pürelle dezenfekte olmamız gerekliliğini yok etmiyor maalesef. yani evet ölesim gelebilir ama türk medyasına malzeme olarak değil. o yüzden azıcık hijyen.

--

bu kadar sıkılmış, bu kadar çok işim varken, üstüne üstlük blog, sözlük, feysbuk, youtube'da oyalanarak hala ve hala kaytarırken beni en çok güldüren şey şu oldu;

bahariye starbaks'taki çalışma masası üzerine:
"korkarım orda çamç bile yazarım." (hemşire, ekim 2009, beykozda mahsur kalınmış süper manzaralı ve sınırsız kahveli ve bebekli mekan)

--

ben eskiden bu kadar çok kaytarmazdım. ya da kaytarıyordum da, kaytarır vaziyetteyken bile idare edilebilecek kadar işim vardı. şimdi sınıftaki birtakım insanın neden sinemaya gitmek yerine çarşamba günlerini ders çalışabilmek adına boşaltmak için kıçlarını yırttıklarını daha iyi anlıyorum. ama hala hak vermiyorum. gidin ve bir iki film izleyin.

bazen yapardım ama bu postu özellikle scooterlar diye etiketleyeceğim.

Cuma, Ekim 23

106

beyza:
*hehe
*kafanı sev seda
*kafanı sevmezsen olmaz
*zira
*koparıp atamıyosun
*ben nezleyken ya da baş ağrısı çekerken istiyorum ama baktım olacak gibi değil
*kafa kopmuyor.


----

şu monoloğumun üzerine bana cevap veren biri olduğu için sanırım şanslı hissetmeliyim.

Perşembe, Ekim 22

105

çok az yazdım ya son zamanda, o yüzden şimdi zırt pırt yazasım var.
yakın zamanda ab terim ve kavramları, hukuk çevirisi, finans-ekonomi terimleri ve şiir üzerine ortaya karışık derin bir sohbet edeceğim sizinle. diyalog formunda olması şart değil, monolog da kafi bana.

sivilcelerim de nah geçer afedersiniz.

Çarşamba, Ekim 21

104-alıntı gibi gibi

"benim herkese koştuğum değil de, herkesin bana koştuğu bi evrende çok daha sıhhatli ve neş'eli bi beyza olabilirdim."

ben, şahsen, bizzat, kendim.
(dördümüz beraber yazdık.)

Salı, Ekim 20

103

bazı şeyler sinirimi bozuyor, mesela:

-küresel ısınma ve dolayısıyla kışın gelmemesi
-elimi sürekli yüzümdeki bilumum sivilce ve türeviyle uğraşır halde bulmam, bunun psikolojik bir vaka, yüzümün de mayın tarlası haline gelmesi
-paçamdan terminoloji akıtabilecek kadar çok kelime yüklendiğim şu günlerde, hepsini aklımda tutabilmemi sağlayacak ve çalışmamı kolaylaştıracak mükemmel ve nihai bir çözüm bulamıyor oluşum. excel pratik,teknolojik ve işlevsel; telefon fihristi ise yazarak çalışma geleneğine daha uygun, daha öğretici.
-cips aşeriyorum. neden bilmem.
-ders programımın trafiğin olduğu saatlere uygun olarak mükemmel biçimde hazırlanmış oluşu. muazzam.
-süpürge torbası yine doldu. yenisini almak gerek. süpürgeye uygun olanını bulamıyoruz.
-botlarımın hala yatağın altında yatıyor olması.
-çok yiyorum. abarttım bu ara.
-kitap okumuyorum.
-kitap almak istiyorum.
-başka şeyler de almak istiyorum.
-param bitiyor sonra.
-harddiskte bekleyen zilyon tane film.

bi de beni mutlu edenler var:
-şu an the big lebowski izliyorum ve yine gülmekten bayılıcam.
-hemşire.
-bölümdeki salaklar.
-bölümdeki salak hocalar.
-önümüzdeki hafta tatil yapacak olmam. (gerçi sonrasındaki ptesi okula gelecek olma fikri yine üst kategoriye dahil ama bu kadar gelecekte yaşamamalıyım.)
-hemşire ve esinhanım'la yaptığımız uzun edebi sohbetler. awareness üzerine konuşmalar. iq seviyeleri ve neticesinde aç kalacağımızı garantilemek.
-bugün giyindiğim şekilde 3-4 sene sonra aynı okulda aynı fakültede hoca olarak derse girebilme ihtimalim.(kot pantolon yasak ama sanırım. etek giyebilirim sorun yok.bugünden kastım salaşlık.)
-malum sürtmeler.
-elimi sürmeyince yüzümün insan içine çıkabilecek hale dönüyor oluşu.
-2010'daki kurban bayramı 9 gün tatil olacak.


rapor no 46.

Pazartesi, Ekim 5

102

çok çok hızlı bir on gün geçirdim. sonra gittim asıl yatağımda uyudum saatlerce. dinlenmeye çalıştım, kısmen dinlendim de. kolonyalardı, masajdı vs. derken yine istanbul'a yorulmaya döndüm.

hiçbir şey 2. sınıf kadar rezil olamaz demiştim. evet, bu yıl çok daha zor ve yoğun olacak ama, ikinci sınıf kadar rezil olmayacağı konusunda hala iddialıyım. ebemize bi haller olabilir ama yok yok kötü olmayacak.

çok şey öğrenmeye, çok iş yapmaya, çok koşturmaya ve az uyuyup dinlenmeye alışmak var. bu süre zarfında da benim moralimin iyi olmasının gerekliliği gibi bi durum var ki, kendi elimde olan bir şey değil her zaman.

en önemlisi de, kırılmamam gerek. kırıldım mı kötü oluyor. "bildiğimiz beyza" tanımının dışına ancak o zaman çıkıyorum sanırım.

şimdi benim çok işim var. her türlü iş. ama çok. bir yığın, dolu. o yüzden bana iyi davranın istiyorum. rica ediyorum cidden.

bir de, kova burcu olduğumu unutmayın. bana yeter.

Salı, Eylül 29

101

lokum yazdım. lok yazdım. çok sinirliydim bi ara, sinirim geçsin de lokum olayım istiyordum. o yüzden günlerce lok vaziyette kaldı iletilerim. bi türlü olamadım o ayrı. istanbul'a attım ayağımı, daha kıçımı koymak nasip olmadı. günlerdir geziyorum bi şekilde. her şey iyi hoş, ben dün lokum gibi oldum sanırım. sanırımı fazla evet artık lokum gibiyim denebilir. hemşirem kelebek kaçmış gibidir şimdi falan dedi ama ben kelebekten çok kuş kaçmış gibi diyorum. daha komik ama daha gerçekçi en azından. kelebek deyip sevimliliğe gerek yok bildiğin kuş böyle büyüğünden.

ben bunları buraya şimdi yazıp ölüm fermanı imzalamış oluyorum zira bazı izleyicilerimiz sorguya çekecek fakat açıklayabilirim! açıklarım da.

bi de 101. postumda itiraf etmek isterim ki blogumun adına hastayım.

Salı, Eylül 15

100

ahanda yüzüncü post!

öyle fena ki tatil, son raddedeyim. ömrümde yapmadığım kadar çok bilgisayar başında kaldım. gecem gündüzüme karıştı. karışmadı hatta, gece gündüz diye bir şey kalmadı ortada. hangi gündeyiz onu unuttum. ancak yayladayken unuturdum onu, zevkli de gelirdi. şimdi değil. şey gibi oldu, elveda lenin'de kadın hastalanıyordu da sonra uyandığında berlin duvarı yıkılmış bir yığın şey değişmiş oluyordu. şimdi ben evde oturuyorum ya, dışarıda çok şey değişiyormuş gibi geldi bi an. sanki takibi bıraktım. çok salak. halbuki internet var neyi kaçırabilirim ki? telefonlarımdan ulaşmanızı engelliyorum tek yapabildiğim bu.

şu an saat 00:00 ve an itibariyle 16 eylül'deyiz. bu demektir ki, tam 7 gün sonra istanbul'daki evimde olacağım. daha geç değil. maksimum 7 gün. hatta feysbuka demin 8 yazdım du bi düzelteyim ben onu.


*Beirut - Gulag Orkestar. şimdi onu dinliyodum.

(not: bu özelliğim uykusuz'un yeni bayan yazarı esin özbek tarafından çalınmış. sinirlendim köşesini okumuyorum.) (yalan, okuyorum.)

Pazartesi, Ağustos 31

99

gene hasta oldum. yaz başında da ateşler içinde yanıyodum, şimdi de sümüklü oldum yine. hapşırıyorum sürekli. burnum kızardı yakında soyulmaya başlar falan. benim yaz böyle işte, millet yandığı için soyar ben tahriş ettiğim için.


not: 99 aslında hatırlamak istemediğimiz, fakat postun numarasını yazarken akla ilk gelen şey olan yıldır.

Cumartesi, Ağustos 29

98

ben işte buna ayarım.
yaz gelince rehavet çöküyor ya herkese, her şeye. her şeye ama. bak uykusuzdakilere kızıyorlar adam gibi yazan yok diye, sonracığıma televizyonda bi şey yok diye kızıyorlar. ne bileyim. hepimiz öyle değil miyiz? ben öyleyim. bloglar bile durdu. siz de yazmıyorsunuz bi şey. böyle bu işler işte, yaz dediğin şeyi ondan sevmem ben. güya soğukta hayat dururmuş da yaz gelince canlanırmış. nah! tam tersi.

ben yaz uykusu talep edeceğim, başka isteyen?

Perşembe, Ağustos 27

97

çeşitli problemler var.
herkesin sahip olduğunu sandığı, aslında olduğu da, birtakım problemler. ama bizdekiler biraz başka.
familyam, ailem değil familyam ve at gözlükleri.
herkes kendindekinin başka olduğunu iddia eder. ama bizdekiler mastırs digri!
en kötü tarafı, hepimizin delicesine sinirlenip, sinirini içinde tutmak zorunda olması. ya da bu sadece bana oluyor bilmiyorum. takmıyorum demek isterdim ama çok takıyorum çünkü öbür türlü bi ihtimalin olmadığını biliyorum.
bu yüzden çok çalışabilirim. ne bileyim, şaban'ın sınavına çalışmak için gereken hırsı bana sanırım bundan başka hiçbir şey, HİÇBİR ŞEY, veremez. o derece.


yemin ederim ki bu böyle. abartıyosam şerefsizin önde gideniyim. cidden.

Cumartesi, Ağustos 22

96

buraya yazacak şey bulamayacak kadar boş geçiyor.
yaz uykusunu icat etmesini bilmeyenlere de selam ediyorum. olsa uyurdum, haziran temmuz ağustosu gözümü kırpmadan feda edebilirdim.

merak ettiğim, acaba ömrümün sonuna kadar beni yanıltacak bir haziran-temmuz-ağustos üçlemesi yaşabilecek miyim? çok güzel geçirilmiş bir tatil, insanları güzel. tutup milleti özlemek yok falan. özlesen de tatlı tatlı hani başka iş bulamadan değil.

tek sayfa kitap okumadım, bugün ayın 22'si. 30 gün sonra şantiye mesaim başlıyor. o 30 günde de tek sayfa okuyacağımı sanmıyorum.

ramazan geldi, yeme içme olayları normale dönüyor. tek güzel şey bu.

3 adet doktor görecem bi de.

Cuma, Ağustos 21

95

hayatımın yalanı:

"ay hiç güleceğim yoktu!"

Salı, Ağustos 18

alıntı

"tavşan gibi buluştuk yine, bi çaya 5 milyon verip aşkımızı yüceltiyoruz."

umut sarıkaya

Pazartesi, Ağustos 17

94





geldim ben.
nem yuvası kentime geri döndüm. huzurun dibine vurduğumuz 8 günü geride bıraktım bi de.
nah dönerim diyebilmeyi çok isterdim cidden. iyiydik be, iyiydik hakikaten.
deli çoban oldum, yaylanın delisi oldum. rock band üyesi oldum, ilhan mansız oldum.
söz verdiğim gibi bi iki hoş kare ekledim. daha çok eklerdim fakat kanser ediyor bu bloga resim ekleme süreci.

bunun dışında, alttan derslerime rağmen aöf'e kafayı taktım. anadolu üniversitesi'nden de bi diploma alalım yahu dedim. niyetine girdim bakalım.
sonra bi de ramazan gelmiş. her defasında ramazanı ramço diye anma isteğim depreşti. günaha girmiyorumdur umarım zira kötü niyet zerre yok. hep şair ömer yüzünden.

tek sayfa kitap okumadan bitireceğim başka bir yaz tatilindeyiz tekrar. niye şaşırmıyorum acaba?

neyse işte gelizledim ben. bu da gelenzi gibi oldu ama alakası yok.

*Johnny Cash - The Mercy Seat

Perşembe, Ağustos 6

93

bu yazı gerekli. bu gerekli yani. 1 haftalığına falan ortalardan kaybolurken tüm sanal aleme sanki alemlerin kraliçesi gidiyormuşçasına veda hutbesi sunmamak olmaz. gerekli bu.

hacılar hocalar ben yarın yaylaya gidiyorum yüksek müsaadenizle. bi daha da nah dönerim, diyebilmeyi çok isterdim ama her güzel şeyin olduğu gibi bunun da diğer haftasonu bir finali olacak. döndüğümde bambaşka bi yaşam formu olabilirim, sebebini sormayın açıklaması güç. sadece bilin ki, olur da kolumdan bacağımdan, kaşımdan gözümden bir ışın kılıcı darbesi alırsam ve bana bi şey olursa.. neyse devamını getiremiciim.

döndüğümde müthiş huzur ve neş'e dolu anların kareleriyle sizi kıskandırmayı planlıyorum. hadi bakalım.

bonus track * ay akşamdan ışıktır - anonim.

Cumartesi, Ağustos 1

92

ağustos ulan!

izmit'e geldim. 2. gün. feysbukumda ekli olanlar, izmit'e gelmeme 7 gün kala gerisayım yapma salaklığına girip, 4'te bundan vazgeçtiğimi bilirler.

şimdi 2 ay buradayım. sanırım 26-27 eylül gibi bir tarihte istanbul'a döneceğim. bunu göz önünde bulundurursak, biriniz bana kaç gün kaldığını hesaplar mı? geri sayıma başlayacağım da. kafama sıçayım kafama.

izmit sıcak. kendi evinde dilerse yarı çıplak gezme lüksü olan biri için ise fazla sıcak. zira şu an bulunduğum yer yine kendi evim de olsa, tam anlamıyla öbürsü gibi kendi evim değil. öbürü direk bizim.

youtube'u gene kim bozduysa allah bin çeşit belasını verecek. bak versin demiyorum verecek diyorum. çok netim artık bu konuda, yatacak yeri yok.

not: 92, bazı insanların doğum yılı. bunu yazmış olmak için yazmıyorum bak, cidden çok ilginç geldi bi an. önceden, 90'lılara falan alışıktım, çünkü daha küçük arkadaşlarım yoktu. kuzen falandı en fazla 92'li. şimdi aklı başında 91'li, 92'li insanlar görüyorum. valla ilginç geliyor. aslında 92'li görmedim. 91'li dediğim de ezgihanım. öyle çok insan tanıyormuş gibi konuşmayayım boşuna. şimdi bu insanları böyle olgunlaşmış falan görünce, bi an kendi doğum günüme ne kadar kaldığını düşündüm. 6 ay. 6 ay sonrası için ilk tepkim vay a.k. oldu. hoş değil bi bayan için biliyorum. fekat 21'i bitirip 22'ye giriyorum. yaşlandım demeyeceğim yaşlanmadım da, hani 22'de bitince okul da bitecek (diye umuyorum), sonra 23-24 gibi yaşlarda hayatla ilgili planları var bazılarımızın (direk ben, sizi bilemem), planların doğrultusunda ne gibi çalışmaların var dersen hiçbir bok yok hala alttan dersleri nasıl vereceğimi düşünüp bu sene çok çalışacam hacı geyiğindeyim. umut sarıkaya gelse dövse gıkımı çıkarmam o haldeyim. umut da ruh hastası ya neyse.


şimdi buraya bi "ne dedim lan ben?!" uygun olacak sanırım.

Salı, Temmuz 28

91

bazen çok boşa sinirleniyorum, son derece farkında olarak. boşuna sinirlendiğimin, o an boşuna sinirlenmekten başka yapacak bir şeyim olmadığı için bunu yaptığımın öyle farkındayım ki, kendimden tiksiniyorum. şimdi siz, kendinizden tiksinmenize sebep olan birine karşı ne hissederdiniz?
ben hiçbir şey hissedemiyorum.

tam bu postu yazarken kardeşimin el kol sallamasıyla şu an kulaklığı çıkarıyorum ve evet televizyonda emre altuğ "sıcak çok sıcak" diyor. ben bi keresinde bir yazı yazdım. onu buraya yazmadım. gerek görmedim, neden, blogum için bu sen değilsin ayakları yapan insanlar oldu. onu görünce hepten ben olmadığımı inanacaklar diye korktum. onların bu düşüncesinden korkmuyorum, onlar böyle yaptıkça sinirlenmekten ve onları sevmemekten korkuyorum. kendimden yani, yapacaklarımdan. o yüzden yazmadım. araf'ı bitirdiğimde yazmıştım okulda. arkalı önlü bir sayfa dağınık, kargacık burgacık, şimdi kendimin bile zor okuduğu bir yazı. o yazının adı "yeterince ironik" (nedense aklıma şimdi "mostly harmless" geldi. neyse serbest çağrıştım diyelim). şimdi bu postu yazarken, emre altuğ'un sıcak şarkısına rastlamak da öyle. sakıncalı bir şey geçirdim aklımdan, götüme girmesinden korkup yazmıyorum. aklımdan geçirmemle sanki allah bunu bilmedi. ne salağım he.

ben şimdi çok boş yere sinirlendim ya, müzik dinleyeceğim. büyük ihtimal de sabaha kadar Tool dinleyeceğim. benim için açın ve bir kez.. mmm.. dur seçeyim... heh, Reflection dinleyin. pişman olmayacağınızı umuyorum. eğer olursanız da, söyleyin 11 dakika 7 saniyenizi bir şekilde telafi edeyim.

bunu okuyup, şarkıyı dinleyecek olan olduğunu bilmekse çok güzel cidden. sağ ol.


not: 91, size ilk defa en sevdiğim Tool şarkısını armağan ettiğim postun numerosu. kıymeti bilinesice seni.

Pazartesi, Temmuz 27

90

kafama sıçıyım ne iki sayfa kitap okuyorum ne film izliyorum. şebelettin gibi monitöre bakıyorum bütün gün. en son hdd'yi taktım işte, maziyi kurcalıyorum şimdi. böyle yazın da, tatilin de. beni eyleyin diyorum bi allahın kulu he demiyor. bi de canım şu an çok pis buz parmak istiyor.

* Editors - The Racing Rats dinleyin bakalım.

not: 90, sonrasında gelen 10 yılla beraber olarak 90'lar şeklinde anılan ve günümüzde piç edilen bir dekeyde(decade) adını veren yıldır. ayrıca karşımda bana kıçını dikmiş şekilde gündüz uykusu yapan miskinin doğum yılıdır.

Pazar, Temmuz 26

89

yahu bu istanbullular simit yapmayı bilmiyor. izmit'le ilgili en sevdiğim şey simitmiş, bugün bunu fark etmemi sağladılar. lan simit tuzsuz olur mu? böyle rezillik görmedim. izmit'e geleyim 3 gün simitle besleneceğim. hatta bu sefer efetura binen amcalardan çıtır çıtırken alacağım. her insanoğlu izmit'te bir kez simit yemeli bence.

özcan deniz'in eski klibi canım'da ben kız buzun içinde sanıyordum baktım ki özcanmış buzdaki, kız dişliyor buzu. bu da gereksiz bilginin babasıdır.

not: 89 da doğum yılımdır.

88

kırolarla dolu bir apartmanda şeytanlı metal müzik dinlemenin dayanılmaz hafifliği konulu bir kısa film çekebilirim. sadece sesten ibaret olabilir.

en son ne zaman karşıya geçtiğimi unutmuştum. bugün artık canıma tak etti, gittim bindim vapura. anam, karaköy vapuru doluydu, eminönü vapuru mahşer yeriydi mübarek. lanet olsun didim kadıköy'e geri inince. iki satır keyfimin içine etmeseler olmaz.

özcan deniz'in son klibini izleyin.

not: 88, ilköğretim numaram idi.

Cuma, Temmuz 24

87

alsdhakldhla demin yemek ısmarladık parasını çıkarırken falan aklıma küçükken mal gibi bakkala gidip elimizde zamanın en küçük parasıyla buna ne olur dediğimiz günler geldi :D yahu yok böyle bi şey. şimdi uğur gürsoy yaşatıyor böyle adetlerimizi şükür. bi de meybuz çizdi mi, uğur'a sevgim daha çok artacak. yeşil meybuz, elmalı. bildiğin boyalı hafif kıvamlı buzu, uzun poşet içinde "oh ne güzel elmalı ya" diye yemiş bi çocuğum ben. sonra niye böyle olmuşum, niyesi var mı?..

kış gelip de bot giyebilirsem, dünyanın en mutlu insanı olacağıma and içerim.

Çarşamba, Temmuz 22

86

beyaz peynirli ve domatesli tostun kıymetini bilmeyen bir toplumda yaşıyorum. hala sucuk kaşara bayılmakla ne kadar yanlış olduğunuzu anlatmama imkan yok.

85

bugün ne öğrendik?

-çok gülmek hayırlı bir şey değil.

-insan olmayacak sanrılara kapılabilir. buna müzik sebep olabilir. gülme komşuna gelir başına hesapları dönebilir sonrasında.


öğrenemediğim bir şey: nasıl kızarmam? yani güneşten bahsetmiyorum, kışın da kızarıyorum tabi bazen, beyaz olduğumdan. ama öyle kalsın istiyorum beyaz, soluk yani. kızarmasın. nasıl olur acaba?

Salı, Temmuz 21

84

"gönülsüz götten kabuksuz yumurta çıkmaz."

bir "bugün ne öğrendik" köşesinin daha sonuna geldik. hörmetler.



> az önce dinlediğim ve buraya yazmayı düşündüğüm şarkıyı unuttuğum için; Beirut - Gulag Orkestar. bugün bir kez daha albüme dadandım, her zamanki gibi lezizdi yine.

> 02:19 - yok lan vazgeçtim. Coldplay- The Scientist gecesi bu gece.

Pazartesi, Temmuz 20

83

popüler kültür kaçınılmazsa, zevk almaya bakacaksın.

bakınız, kral tv ve vj bülent'in insan hayatına etkileri.

82

göztepe kampüsünün girişinden tef önündeki yol vasıtasiyle fef e ulaşırken mp3ümden gelen şarkı eşliğinde boğulmayı ve aynı anda aldığım oksijenle her an geri dönüp vapura binebilme şansımın varlığını hissetmeyi özledim

okulu özledim ulan allah kahretmesin.

81

bir önceki postta verdiğim vaatler için üzgünüm. zira öyle bir şey yok. var da, hani ben deftere yığınla şey yazdım bu süre zarfında, şimdi onlar anlıkken güzel. buraya yazmak da saçmadır eminim. değilse bile öyle düşünüyorum şu an.

vins geldi dün. bi daha gitmemesi dileğiyle, zira aralıkta garantisi dolacak.

interneti özlememişim, daha doğrusu, özlenecek bir şey yokmuş çünkü buralarda insan kalmamış herkes gitmiş.

ben de bilmemne adalarının bembeyaz kumlarında, bir palmiye altında gölgede uyumak isterdim. ama bunun için sanırım survivor'a katılmam gerekecek.

Cumartesi, Temmuz 11

80

leptapım vins gelende, yeni postlar gelende. ben dönende, muhteşem dönende.


fiyuu, ne dedim ben.

Pazar, Temmuz 5

79

bakınız havaların sıcak olması, hele bugün ekstra boğucu olması falan değil de, ne kötü biliyor musunuz?

-bilgisayarımın kablosunun tam da izlemem gereken bir sürü film ve bunun için bolca vaktim varken kırılması
-regl dönemindeki bir bayan olarak çikolata istediğim bir anda sevgili kardeşim ve kuzenimin içeride koca bir divan kutusu var istediğin kadar ye dedikten sonra kutuyu önüme açmalarıyla, içinin çeşit çeşit şekil şekil antin kuntin çikolatayla dolu olduğunu görmem. bunun nesi kötü derseniz, hemen açıklarım: çikolata dediğin, bildiğin, düz, sütlü, açık kahve renkte, ve aynı görünümden binbeşyüz adet olduğunda makbuldür. öyle içinden ne çıkacağını bilmediğim çikolata olmaz, olmaz! şimdi 3 tane yedim, birinden karamel fışkırdı, diğerinden çikolatadan bozma başka bir şey, diğerinden de fındık ya da badem ezmesi. üçünden de haz etmedim. regl imiş, çikolata imiş, hepinizin gözü çıksın ulan dedim; geldim ve misafir olarak bulunduğum bu evdeki güzelim lcd ekran tv ve dvd player'ın karşısına çöreklendim. birazdan film izlemeye başlamayı umuyorum. en azından bugün içinde izleyeceğim. çok sıkıldığım ve bunaldığım yeterince belli olduysa artık yazıyı bitireyim diyorum, ha? hah tamamsa görüşürüz hadi.

kimilerince önemsiz, bazılarınca önemli not: ibo şemmammeye klip çekmiş. kop gel günahlarından'dan sonra iboyu sevmem için ikinci bir neden çıktı ortaya. ibo, defol git kendini kazara sevdirmeden, seni sevmem bilirsin.

Salı, Haziran 30

78

ya benim kulaklık almam gerek, sağlam olmalı, ses kalitesi de düzgün olmalı yani idare etsin en azından, öyle iki günde kabloları da kırılmasın, biraz da uygun fiyatta olsun mesela 80 ytl olmasın. ne olabilir ki, ne dersiniz?

bu posta yorum gelmezse göt gibi kalacağımı göz önünde bulundurarak yazıyorum. o yüzden azıcık da düz cümleler kurayım.

mango'ya bayıldığım parayı hiçbir yere bayılmadım. o yüzden hakkımı helal ediyorum. helal lan size, aferim. güzel böyle olun hep.

çok sıcak, sıcak çok sıcak, ah emre altuğ seni nasıl anlıyorum bir bilsen.

Pazartesi, Haziran 29

77

gidin ve kadıköy'de bahariye'de happy moon's karşısındaki kekik adlı mekanda açık büfeyi sömürün. ben az yemek yediğim için sömüremiyorum, biraz da benim adıma sömürün aklım kalıyor böreklerde falan.

michael jackson öldü, üzüldük eyvallah. fakat önceden açıp bir kere dinlememiş adamlar size sesleniyorum, şimdi lütfen feysbukta ve bilumum sözlükte michael jackson'la ilgili hüzün dolu tavırlar takınıp da gözüme görünmeyin çok sinirleniyorum. çok!

beat it dinliyordum hem ben maykıl gittiği sıralarda. beat it en iyisidir. van halen'ın önünde diz çökün hepiniz derhal.

tatil başladığı günlerde bilgisayarımın kırılan kablosu, adisin, çok adisin.

olum aşk-ı memnu bitti ya. sabah tekrarlarını izliyorum vallahi billahi. nolacaz bilmem ama süper entrika.

Perşembe, Haziran 25

76

coldplay'e tapabileceğimi söylemiş miydim?

söylemişimdir.

Salı, Haziran 23

Pazartesi, Haziran 22

75

buz parmak 50 kuruşmuş. şimdi ben bi daha gidip 2 küsür lirayı magnuma kornete verir miyim? vermem. gider 5 tane buz parmak alırım. buz parmak rulz! buz parmak şahane! viva el dedo hielo! (ahanda ispanyolca görsün gözünüz)

sonunda oynadım, göbek attım. enerjimi atamasam da kısmen yarıya indirgedim bir geceliğine. yazıklar olsun şemmammesiz doğum günlerine, partilere; ama yine de kızmıyorum, rocknroll da içime oturmuştu en azından sağa sola kaykılabildim.

uludağ limonataları buzluğa atıp seri buz parmak üretimine geçmeyi düşündüm bi an, sonra vazgeçtim. zira dolap ufak, verim alamayız.

staj işi için tembellik ettim ve hala aramadım. arar mıyım bilmiyorum, 2. sınıf bitmiş hala bir boka yaramayan insan modeli halimle barışık gibiyim, bozmasam da olur hani. hem elimde yığınla film, yepyeni şarkılar, okunmamış kitaplar var. hele okunmamış kitaplara arada bir arzuyla baktığımı fark edip kendimden korkmaya başladım. acilen ırzlarına geçmeliyim sanırım. filmler ve şarkıları hiç söylemiyorum, harici harddiskim bayram etti diyebilirim. geceler uykusuz, uyku haram bana artık. fiilen 24 haziran, resmen 8 temmuzda başlayacak olan tatilden bozma günlerimin keyifli geçmesi için havaların da biraz serinlemesi gerek. çok uçurmasın, çok da yakmasın. vapurda pişmeden, ıstakoza dönmeden kitap okuyabileyim çayımı içebileyim başka bir şey istiyorsam şerrrrefsizim.

Perşembe, Haziran 18

74

şimdi bu dvdleri 20-15-10-5 tl gibi büyükten küçüğe fiyatlarla satıyorlar ya, o çok güzel de; şöyle seneye bayağı inse bunlar, 5likler 1 lira falan olsa ne güzel olur lan.

21 grams aldım, keyfim gıcır gayet.

Pazar, Haziran 14

73

ömrüm bir mallıklar silsilesi.

ders çalışmamak için yapılan anlamsız hareketler.

eski kırkbeşlik şarkılar.

doksanlar türkçe pop şarkıları.

sonracığıma, fight club'ı, neredesin firuze'yi, the big lebowski'yi tekrar izleme isteğiyle dolu bir bünye.

rehberini kucağında taşımak için sabırsızlanan bir genç.

7 adet final sınavı. totalde 6 gün okula gitmek. sonra bitmesi.

istanbul'da bir ay. bomboş bir ay geçireceğini bildiğinden, bu gece uyumayıp ders çalışacak, bütünlemelere kalmayacak, vizeden 10 alıp bütünlemesi kesin olan dersine de "ammmaaaan" şeklinde yaklaşarak bütünlemesine girmeyecek olan bir üniversite öğrencisi.

ve yine, tüm bunların sonucunda istanbul'da bir ay. bomboş bir ay.

bugün 14 haziran. tam tamına 10 gün sonra, 24 haziran'da işim gücüm bitmiş olacak. belki stajyer olacağım belamı bulacağım, belki bomboşluğuma bomboşluk katacağım. belli olmaz işim.


hah.
ha!



bazen insanlara çok kızıyorum. çok kızdığımı anlamıyorlar, daha çok kızıyorum. ama suç bende, sever gibiyim.

ha bir de, feridun düzağaç konseri zamanımız gelmiş diye düşündüm birden.

Cuma, Haziran 12

72

bugün son kez derse girdiğim fikrine hala alışmış değilim. bütünlemelerle beraber 4 haftalık sınav dönemine 2 gün kalmış olmasına hele hiç değilim. çünkü, hastayım. evet. bildiğin hasta oldum. keriz gibi yaz günü hasta oldum, keriz diyenlerin de allah cezasını verebilir söylemedi demeyin. tuvalet kağıdı rulosuyla yakınlaştım bayağı.

kitap okuyup bitirdikten sonra birazcık bir şeyler karalamıştım. yazacağım buraya fakat kitabımın geri gelmesini bekliyorum. yazmak gerek.

günün birinde dövme yaptırırsam, filmdeki logosuyla "don't panic" yazdırırım. hatta yanına gezegenler yıldızlar falan attıttırırım. bi de 42 kondurduk mu bileğimize falan, tam olur. delişıs.

hala kredi kartımı göndermeyen fortis'e de sevgiler.

Çarşamba, Haziran 10

71

beyza (19:05):
allahım uçsuz bucaksız çim özlemiyle yanar mı bir insan
yanıyorum lan, seke seke şarkı söyleyelim oynayalım istiyorum, insanları havalar çarpıyor, beni dellendiriyor.

doll [42] | we drive rockets (19:05):
ehauehauheuaheua oturalım okulda gölgede

doll [42] | we drive rockets (19:06):
şemmamme de oynarz

beyza (19:06):
yok insan görmeyelim

doll [42] | we drive rockets (19:06):
ehauehuaheuaheu

beyza (19:06):
belirli mesafede insan olmasın
ben onu istiyorum
hani
kara görmezsin ya
okyanusta
heh öyle

doll [42] | we drive rockets (19:06):
şemmamme oynarsak kalmaz ztn insan minsan

70

seda ve esin'den sonra, benim de artık kurmam farz olan cümleler var.

çoğu zaman hayal kırıklığına uğrarım arkadaş ortamlarında. şöyle ki, hani canım sıkılıyor gibi değil de, sanki asıl konuşmak istediklerim söylemek istediklerim olmuyor, dönmüyor gibi.

pazartesi döndü işte. konu önemli değil, üslup önemli. oldu bir şekilde, yakaladık. yakalanabiliyormuş demek ki. adada sahibi meçhul çimlerde ya da kadıköy'ümüzde, ki kendisini ev belledik artık, güzel bir mekanda, güzel insanlarla güzel bir iki çift laf edilebiliyormuş. böyle uzun günlerin yorgunluğuyla gelen uyku da daha tatlı oluyormuş.

bana da tensyuveriyor demek kalıyor sanırım.

Cumartesi, Haziran 6

69

beyza:
allahım sen büyüksün
beyza:
her şeyde bir hayır var diye
clémentine:
sen de gir tekrar sınava
beyza:
kendimi kandırmaktan bıktım ama
beyza:
çeviribilim için mi?

beyza:
sonra girecem de
beyza:
2 sene bitti
clémentine:
bilmem ne yazabilecen
beyza:
bi daha buna başlamam
beyza:
hele orda kuramcı manyakların yanında
beyza:
gider okanda burslu okurum
beyza:
en iyi hocalar
beyza:
marmaradan bile düşüktü
beyza:
marmara ya da bile diyoruz artık
beyza:
dereceyle girdik amk
beyza:
içine sıçarım böyle işin ama sıçamıyosun ki
beyza:
sıçırtmıyolar doya doya
beyza:
öyle bi memlekette yaşıyoruz işte
beyza:
memleketle ilgili tek sorunum da budur

Pazar, Mayıs 31

68

Hacılar hocalar, yarın pazar gününe kadar dönmemek üzere Kayışdağı'nı terk ediyorum. Yokluğumda iyi bakmayın, yakın ormanı, yaşam alanını yok edin ki bana da aşağıdan bi prefabrik falan verirler belki, medeniyete kavuşuruz bahaneyle. Neyse, geçelim bunları. Diğer bir platformda henüz başlattığım ve devam ettirmek için içimde delicesine bir coşku bulunan Kayışdağı Postası'na da "Seyahatname" isimli bir köşe ekleyeyim de İzmit'ten bildireyim diye düşünmekteyim.

Kavak Yelleri'ni artık yayından kaldırırlar herhalde. Bugün tekrarına rastladım da, dizide devrim falan olmuş, jenerikteki araba gezintisindeki konumlar değişmiş, kim kime dum duma bir haller. Azıcık kafaları çalışsın artık. Gerçi şu an gördüğüm üzere Selena hala yayınlanıyormuş. Var mısın Yok musun da öyle. Kaldırmayacaklar kesin. Tüh ulan. Ama çok da üzülmüyorum, cumartesi geceleri nedense televizyon önemsiz. Disko hariç.

Şimdi gidip çgh midir nedir onu izleyip güleceğim, bavulumuzu hazırlayacağım, sonra bir güzel duşumu alacağım, kitabımı okuyacağım ve uyuyacağım. Bana bir hafta iyi dinlenmeler. Sağlıcakla kalınız.

şarkımız da Sertab Erener'den Aaa olsun bu sefer. Hadi bakalım.

Cumartesi, Mayıs 30

67

tam onüç saat uyudum. fiyuu..

Cuma, Mayıs 29

66

Dün gece arkadaşımda kaldığım için, dünkü kıyafetlerimle bugün tekrar insanlar beni gördüler. Ve sabahın 8.15'inde biz vapurdayken, karşımdaki zar zor uyanmış kişi şöyle dedi: "Hiç uyumamış gibisin! Sanki gezdin gezdin bütün gece, şimdi de yanımıza geldin devam ediyorsun."

Harbiden baktım da, öyleyim. O kadar uykusuzken o kadar enerjik görünmek marifet değil ama, onu biliyorum. Hani insanlar yorgun olduğuna inanmaz çünkü. Bok gibi. Bugün sorun yoktu da, bazen sıkıntılı.

Öyle yorgunum ki, sanırım saatlerce uyuyacağım güzel bir gece beni bekliyor.

Sözlükten tanımadığım bir insanın yazdığı bir şeye garip bir şekilde fazlasıyla üzüldüm şu an.

Vapurda güneşe maruz kaldım, yüzüm yandı. Bildiğin kırmızıyım. Hoş değil. Beyaz olmak zor.

Dondurma yediğim için ekstra mutluyum ama.

Birkaç şikayetim de var gibi. Bu ara çok şikayet ediyorum ama bi durun dinleyin bak bi dur hak vereceksin zaten.

.
.
.

Bir paragraf yazı yazıp sildim. Şikayetlerimin beni daha fazla sıkmaktan başka bi işe yaradıklarını sanmıyorum. Biz iyiyiz böyle. Kalsınlar. Çenemden çıktıkları gibi kalsınlar öyle. Bak birkaç demiştim, ilki dışında diğerlerini şu an unuttum bile. Beyin durdu hafız, ben gidiyorum çok fena yorulmuşum.

Çarşamba, Mayıs 27

65

beyza>clementine: bir hayvan daha edineceğim, hani edineceğim köpek sürüsü haricinde

beyza>clementine: adını

beyza>clementine: zikaçu koyacağım

beyza>clementine: hemstır olabilir

beyza>clementine: ama hemstırı naparım bilmem.

beyza>clementine: köpek sürüsüne

beyza>clementine: baba mükremin çıtır

beyza>clementine: anne feriştah

beyza>clementine: çocuklardan ilki zengin piçi oktay

beyza>clementine:

beyza>clementine: ahjdsjkahdjakhdkahskdha

beyza>clementine: hayallere gel

clementine>beyza: sen ve hayvan beslemek

clementine>beyza: çocuktan geçtin hayvana mı geldin

beyza>clementine: :D

beyza>clementine: kızım

beyza>clementine: sırf isim için

beyza>clementine: :D

Salı, Mayıs 26

64

Sayfayı açıp tepede "Şiddeti vasatın altında, zora gelince kaçtık." cümlesini gördükçe, tişört işini ne kadar geciktirdiğimi fark edip sinirleniyorum. Neyse ki hallolmayacak iş değil. İzmit'ten bi döneyim de, Bakırköy pazarını talan etmeye geliyorum.

Arabesk isimli baş yapıtı dün akşam izleme fırsatım oldu. Okulumla ilgili en sevdiğim şey olan sinema kulübümüz Sinemarmara'yı gözlerinden öperim. Amfiye atmışlar minderleri, her ne kadar ikinci yarıda kıçımdaki minderin sahibi kafe gelip aldıysa da, yayıla yayıla filmin ilk yarısını izledim. Zaten öyle hıncahınç kalabalık da yoktu, çok güzel oldu. Gülmekten kendimden geçiyordum ki, ara verdiler çok şükür. İzlemeyeni dövüyorlar bu filmi. Hatta yok, izlemeyeni ben dövüyorum direk. Gelecek nesiller için arşivime de bu filmi ekleyeceğim en kısa zamanda.

Alişan kadar içten bir insan var mıdır şu memlekette merak ediyorum. Gerçi İsmail YK'yı da harcamak istemem ama, Alişan bambaşka. Kovboy şapkası da ayrı yakışıyor.

Umut Sarıkaya'nın kitabını bi' çırpıda okudum da, adamla görüşmeye gideceğim. Gidip beraber eski dergisini basalım da, Bahadır'ı, MetÜst'ü falan dövelim diyeceğim. İçinde kalsın istemiyorum, bana dert oldu be bi' dövemediler.

Prison Break mi demiştik? Buradan buyrun: http://www.imdb.com/title/tt1131748/

"Panik yok, işler yetişir."

Pazartesi, Mayıs 25

63

Haziran ayı kalkınma planımın üzerinde müthiş kafa yorulmuş maddeleri:

- "Şehrin hayhuyundan uzak" (burada malum şahsı anımsayıp gülmeyen bizden değildir) geçecek günlere geri saymaktayım. İzmit'e ayak basmayı umduğum 1 Haziran Pazartesi günü ve akabindeki yaklaşık 6 gün, beni eğlendireceksiniz! Çimlere boylu boyunca serilip uyumayı, o gün pazar olmasa da pazarmış gibi yapıp, "Bugün Pazar" tadında bir huzur edinmeyi talep ediyorum.

- 17 Haziran 2009'a tekabül eden Bella Hanım'ın sene-i devriyesini geçen yılki gibi Heybeli'de, bu sefer mehtaba çıkarak kutlamayı talep ediyorum. Tam da o günlerde finallerimin oluşundan dolayı tarih değişse iyi olur tabii ki.

- Kupon biriktirerek (evet yaptım bunu) elde ettiğim 20 adet cillop gibi dvdyi de izlemek gerek artık.

- Haziran'ın ilk haftası İzmit, son 2 haftası da finallerle geçeceğinden, kalkınma planı yapmanın lüzumsuz olduğunu fark ettim. Çünkü ne kadar plan yapsam da vaktim olmayacaktır.

*Beirut - Mount Wroclai

62

nasıl bir denyoymuşum ki, the illusionist'i sinemada izlememişim. nasıl...

Pazar, Mayıs 24

61

sabahlamak nasıl gerizekalıca bir eylemdir yarabbim.
bundan sonra tavuk olacağım, akşam 12'yi geçirmeden uyuyup sabahları 7-8'de kalkacağım. bu saatler dahilinde iletişelim.

Perşembe, Mayıs 21

60

ahahajsdhkjahdksahd bana boşuna speedy gonzales demiyorlar ailede. açtım bile blogu :D

59

zamanında, "bir daha kuponla brad pitt'i verseler, gene biriktirmem." diye bir laf etmiştim. bugün hatırladım ve ne kadar yanıldığımı anladım. aldığım dvdlere ve büyük adamların belgesellerine bakıyorum da, brad pitt'i düşünemiyorum bile. bunlarla öyle mutlu olduysam...

incubus denen tazelerin şarkılarını çerezlik olarak dinlerim. fakat solistlerini ayrı severim. şekilden şekle girip sinirimi bozmuşluğu vardır, ammavelakin bugün kendisine üçüncü defa aşık oldum. yeni klip çekmişler de.

kuzencene blog açmaya karar verdik. fikir benden çıktı. henüz birinin haberi yok ama olur bence. geyiğin kralı, yok pardon, 4 bayan olduğumuzdan kraliçesi dönecek. havadisleri dinlediniz.

bu arada, bu aşk-ı memnu'daki ufaklık büyüyünce çok fena olacak. öyle böyle değil.

şöyle de eğlenceli biri var, youtube'u olanlara:


58



#1959 (saatin kaç olduğunu hatırlamıyorum.)

Şu an şu saniye ilk defa kendim için melankolik sıfatını kullanıyorum. Törenlerle kutlayalım lütfen. Deli melankoliğim zira.
Ulan iki satır ya. İki satır. O kadar. İki satıra yapmasam şunu, ya da yaptığıma değse...
Değeceğini ummak için hazırda tepinerek bekleyen bi' Beyza var, tam kapıda duruyor. Başka bi' Beyza ise, ısrarla içeri sokmuyor onu. Hani tam değdiğine inanmadan da almaya niyetli değil gibi.
Sayfa yenilemenin bu kadar eğlenceli olduğunu bilmezdim hafız. Vallahi bilmezdim.

Ne bok yemeye bu saate kadar oturduğumu da bi' Allah biliyor. Ben bile bilmiyorum.

--

#2059

Nisan ayı blogdaki yazı toplamı sanırım 20 idi.
Dün akşam baktım, henüz 19 Mayıs'tayken, Mayıs ayı 20 olmuş bile.
Yukarıdaki iki cümle de artık neden kağıda yazdığımı açıklıyor. (heh aferin çok doğru düşünmüşsün.)
Biraz nefes almalı blogum. Okuyanlar da.
Benim nefes alma durumum söz konusu bile olamaz. Zira yazdıkça alıyorum. (iyi ki zira kelimesini öğrenmişim, yoksa napardım mazallah.)
Çok da afili cümle kurdum farkındayım. Çaktırma boşver. Artiz desinler. hehe.
Şu an bulunduğum ders için özellikle düşünüp çok nefis bir zincirleme isim tamlaması kurma niyetim var, ama düşünmek gerek. Öyle basit bir şey olsun istemiyorum.
Yataktan kalktığım gibi okula gelmenin dayanılmaz mallığını yaşadığım bir başka gündeyiz. Saçları düzeltmedim. Kıvır kıvır yayılıyorlar. Sanki merkezkaç kuvveti var, ya da adı her neyse. Fizik dersini en son lise 1'de gördüm. Daha da haber almadım. Ne yapıyor ne ediyor bilmiyorum. Severdim keratayı ama yıldızımız barışmadı. Kimya daha iyi çocuktu, biyoloji tam bi' cadaloz!
Pepsi kutusunun üzerinde "kolalı içecek" şeklinde bir ifade var. Ne demek istiyorlar? Kolanın içine tükürdük, al sana içecek gibi bir durumsa eğer hiç hoş değil.(sabah, kola.)
Sanırım ben bunu da bloga aktarırım.(zeki seni.)
...(zırvalamışım.)

---

Parantez içerisindekileri şimdi ekledim buraya aktarırken.
Bir şeyi tamam yapacağım artık dediğimde neden ısrarla ve sabretmeden üzerine gittiğimi anlamıyorum. Cümle karışık oldu açıklayayım. Mesela dün akşam bloga daha yazmam bi' süre demiştim kendi kendime. Sonra ilk yazıyı akşam bilgisayarda not defterine yazdım. İkincisini bugün derste sabahın körü kağıda yazdım. Sonra bütün gün durdum, şimdi buraya aktardım. Üşenmedim kağıttakileri aktardım yahu. Yapmadığım şey mi? Hayır tabii ki.
10 gün sonra zaten iyi bir ara vereceğim için, şimdilik kendi üstüme gitmiyorum. Kendimden ikinci biriymiş gibi bahsetmek de sinirimi bozmaya başladı da neyse. Şizofren falan değilim. Sıkıldım o kadar. Temiz hava lazım temiz.


---

Çarşamba, Mayıs 20

57

Son günlerde yazma işini abarttığımın farkındayım. Bu son, söz.

http://lrlrl.coldplay.com/leftright.html

Coldplay. Yine müthiş zamanlama. Hiçbir zaman şaşmadılar keyifsizliğimi, bu defa da. Beni de şaşırtmadılar tabii ki. Bu sefer konser albümü ama. İçimdeki konser isteğini daha da depreştirecek kadar güzel çığlıklarla Viva La Vida falan var. Artık gelin, lütfen gelin. Ben ki, zamanında, 7 Eylül 2007 tarihinde Tool konserine gidemeyerek üzerime aldığım laneti atayım artık. İki elim kanda da olsa gideyim o konsere. Lütfen.

 

İlk şarkıyı ben önceden hiç dinlememişim. Arşivdeki eksiklerden biriymiş, nefis oldu böyle. o 42'yi ne güzel çalmışsınız arkadaş. Ben piyano çalmayı öğrenirsem kazara, kazara bu dünyanın başına öyle bir şey gelirse o Clocks çalınacak. İçiniz rahat olsun. Aynı şekilde Hardest Part da. Bu seferki hali bambaşka olmuş. Normalde enerjik olanını tercih ederdim bilirsiniz ama şimdi bu cuk. Cuk!

O Viva La Vida nasıl geliyor öyle?! Nasıl bağırasım var oooooaaaaaoooo diye bir bilseniz! Şimdi evde iki adet insan uyuyor ve ben kendimi cidden zor tutuyorum. O kayıtlardaki seyirci gibi hem de, susmak bilmeden... Bakınız, Fix You için ilk notaları duyunca nasıl basıyorlar çığlığı. İşini bilen seyircinin hali başka. Aman yarabbi. Bitirelim burada. Ben sizin oraya geliyorum. 

Salı, Mayıs 19

56

Algılaması gereken algılar.

Benim bi’ halim vardır hani bilirsin, salaklaşırım. Öyle salaklaşırım ki, salaklaştığımı unuturum. Sonra da geçince, fark edip günlerce utanırım. Az kaldı geliyor. Haber vermek istedim.

Daha fazla utandırsın istemiyorum artık. Yola gelsin istiyorum. Anlıyorsundur biliyorum.

55

Kutlarım bayramımızı gençler.

Bundan sonra yazıları word’de yazacağım. Önce buraya yazıp, sonra word’e geçirip kaydetmenin salaklık olduğunu fark ettim. Evet, yazdıklarımı word dosyaları halinde kaydediyorum. Evet, ben bir paranoyağım. Evet, çocuklarım, torunlarım ve gelecek kuşaklar bu nadide eserleri okuyamayacak diye ödüm kopuyor.

Günler uzadığından beri, geçmek bilmiyorlar. Annemlere gitmeyeli 3 hafta oldu, daha 2 hafta var. Önceden anlamazdım da şikayet ederdim zırt pırt yolculuk yapmaktan. Şimdi niyeyse bir an önce gidesim var. Hah bunları duyduğu için bir grup insan kıçına kına yakabilir. Erin muradınıza hadi bakalım. =)

Bir şeyler satın aldığımız her yerin kese kağıdı vermesini talep ediyorum. Poşete koymasınlar, kese kağıdına koysunlar. Ya da karton, kağıt poşetler olabilir. Bakınız BodyShop değiştirmiş poşet olayını, kese kağıdına başlamış. Takdir ettim.

Hani 3-4 günlük tatilim vardı ya, bahsetmiştim. Ne tatilmiş arkadaş, uykudan nefret ettim. Hayatımın en mükemmel üçlüsü yastık-yorgan-yataktan tiksindim.

Utanmasam, yarın derse gideceğime sevineceğim. Hem de şaban insanı dersi. Töbe bismillah.

*bonus track değil albüm bu defa: Müzeyyen Senar – Bir Ömre Bedel

Pazartesi, Mayıs 18

54

lanet olsun içimdeki insan sevgisine lafını kullanacağım aklıma gelmezdi, ama şu günlerime cuk oturduğu gerçeğini yadsıyamayacağım.
rahatsızım. herkese sıcakkanlı, canayakın davranmaktan rahatsızım. kendimi kontrol edemiyorum bu konuda. millet arkamdan "ne iyi, ne güleryüzlü kız" demesin artık. vallahi istemiyorum. alıngan nasıl olunuyor öğretiniz. "sevdiğimizden be beyza" lafına sığınarak itin götüne sokma hakkını görüyorlar kendilerinde. vallahi billahi sıkıldım. ben, sıkıldım, ben. bi ortama girince, herkes sevmesin beni hemen. ben seçeyim, şu sevsin diyeyim o sevsin. öbürü uyuz olabilir. cidden gocunmam.
ferifer'in de bu kimselere selamı varmış. özellikle belirtmemi istedi ciğerim.
bloga tribal yazılar yazmaktan haz etmiyorum. bu yazının sonuna bunu yazmak ne kadar inandırıcı bilmiyorum ama inananlar olacaktır diye umuyorum. cidden sevmem. hayat beni şöyle yordu, böyle ebemi sikiyor şeklinde postları da okumuyorum zaten; ama bunu söyleme hakkını gördüm kendimde. bi keresinde daha alınganlıkla ilgili bir şey yazmıştım. bu iki olsun.
he noluyor, ben akıllandıkça akıllanıyorum. sağ olsun, var olsun herkes.
tek başına sinemalar başlayacak yine. vapur sefaları falan fişmekan. hep tek başına.
hadi bakalım.

Pazar, Mayıs 17

53

şimdi ben çevirmen olacağım ya okul bitince, heh işte, nasıl olacak o?

aylardır elimde aynı kitabı gezdirmemin hesabını kim verecek?

devamsızlıktan kalmamak ve intiharın eşiğine gitmemek için düzenli olarak katılmak zorunda olduğum bölümün en gereksiz dersinde her hafta harcadığım 3 saati kim, nasıl ve ne şekilde bana ödeyecek?

minority report filminde tom cruise'un hani parmaklarıyla dokunarak şeffaf düzlemde bişileri oynattığı teknoloji gerçekten günümüzde var mı? avea reklamındaki kadın harbiden kullanıyor mu onu? öyleyse tom cruise'un karizması sıfırlanacak gözümde bak ona göre. olmayan karizması hem de.

90lar partisi adı altında sürekli yabancı parçalarla parti düzenlemenin saçma olduğunu, bu aktivitenin tamamen yerli ürünlere yoğunlaşılarak gerçekleştirilmesi gerektiğini, studio live, balans gibi mekan diceylerine kim söyleyecek?

levent yüksel, sezen aksu, sertab erener, tarkan, barış manço, mfö, izel-çelik-ercan-ufuk, grup vitamin gibi kimselerin eski albümlerini nereden temin edebilirim?

youtube jacker neden artık çalışmıyor?

fizy'ye üyeliği nereden çıkardılar? çok yavaşladı sanki değil mi?

şu redbull soap bilmem ne yarışına katılırsak bi tarafımı sakatlar mıyım? öyle araçlar yapacak tanıdıklarım mı olmalı bi de? mühendis iş görür mü? garantisi var mı can güvenliğimin sütun gibi bacak falan gitmesin sonra, var değil mi?

17 temmuz mfö konserine gitsem ya.

ufak bir anı, "gitsem ya" öbeğiyle ilgili: öss'ye hazırlandığımız yıl, dershanede türkçe dersinde, gelmiş geçmiş en geyik hocalardan biriyle tatlı tatlı fiil çekmekteyiz(evet öss zamanı hala fiil çekebiliyor insanlar). hocamız nasılsa biliyoruz diye bir bir üstünden geçiyor. istek kipi gibi türkçe'de birinci şahıslar harici pek kullanılmayan garip dilbilgisi kuralını konuşuyoruz. hocamız gideyim, gidesiniz diye sayarkene espri anlayışını sevdiğim bir arkadaşım "gitsek ya" şeklinde çok içten bir çekim yapmıştı. şimdi gülmediniz ama ORADA OLSANIZ GÜLERDİNİZ! böyle olunca çok sinirleniyorum blog. 

Cumartesi, Mayıs 16

52

. yoyo dünyanın en akıllı ikinci nesnesi. birincisi bumerang. yoyo ikinci çünkü ipi var, bi güç var yani. bumerang da kendi kendine geri geliyor daha napsın?

. sakis rouvas bence örovizyonun maaşlı elemanı olsun. her sene çıksın. ufacık gey tişörtüyle hem de. mustafa sandal dansına devam etsin. lordi'yle düet bile şahane olur diye düşünüyorum. olmaz mı?

50

*eski blogu kapatırken, toplamda sanırım 150 ya da 180 post vardı. post kelimesine türkçe karşılık bulamadım henüz o yüzden ısrarla post yazıyorum özür dilerim bunun için. şimdi bu blog açılalı 4 ay olmadı tam, ellinciyi yazıyorum. güya az yazacaktım. gevezeyim evet. çeneme değil parmaklara vuruyor arada.

*memlekette benden uzun insanlar da varmış. şimdi affedersiniz, havanı sikiyim dediğinizi duyar gibiyim, ama öyle. dün akşam katılayazdığım konser bir fasulye sırığı seliydi sanki. çaktırmadan kesicem batuhan'ı, genç kız tribine girmeyeyim diye orada şekilden şekle giriyorum, adam dikilmiş önümde duruyor. yanlış bence.

*artık evimize bir çamaşır askılığı bağışlamanızın zamanı geldi diye düşünüyorum. siz de bi gözden geçirin şunu.

*rollercoaster'a binip, aşağıya doğru yollanırken live with me dinlemek gibi fantezilerim var. bugün düşündüm. tek sorun, rollercoaster'a bindiğim gün ruhumu teslim edeceğimden, hani cenaze marşım bu olur. emin değilim o yüzden.

*gondola ilk (ve son) bindiğim günde de ruhumu teslim edeceğimi düşünmüştüm aslında.

*ve itiraf, kayışdağı'nda oturduğuma bin kez şükrettim bugün. kadıköy yanıyor, burası püfür püfür. ve bu durum, kayışdağı'nın da kadıköy, merkezin de kadıköy sayılmasına karşı yürüttüğüm tezimi destekliyor yine. boş konuşmam işte diyorum.

*bu ısı artışıyla ilgili tek memnun olduğum şey, yemek yemiyorum. bildiğin yemiyorum. 1 ltlik damacanamla geziyorum zaten. su yüzünden midem doluyor. zaten bi akşam yemeği yiyip ertesi gün tok uyanıyorum. güzelmiş sıcak hava. sadece dondurmayla beslenebilirim. eh, sağlıklı yaşam başlamıştır diyebiliriz o halde.

*teoman-ruhun sarışın