AKILLI İNSANLARLA KONUŞMAYI SEVERİM. BENDEN AKILLI İNSANLARLA KONUŞMAYI DAHA ÇOK SEVERİM.



Cumartesi, Ekim 31

107

çok ani bir post olacak. önceden uyarayım.
birden geliverdi.

--

londra'da insanlar nasıl yaşıyor şu an bunu merak edip onlar için üzülüyorum. eğer hava orada hep böyleyse ben günün birinde ingiltere'ye de gideyim isteğimden şu an vazgeçeceğim sanırım. zira kaliforniya sahilini tercih ederim herhalde.
bir kere de yanılayım da şu izmit'e koşa koşa gelmelerim aynı hevesle devam etsin. yok arkadaş olmuyor. geldiğimin ertesi günü sıkılıyorum, ama sıkıldığımı 3 gün sonra etrafıma söylüyorum ki ayıp olmasın. insanlardan sıkıldığımdan da değil. bambaşka bir şey yakamda duruyor sanki. sonra vay efendim beyza'nın bağrı niye hep açık...

--

nasıl hevesle açtım sayfayı, şimdi yine bakıyorum ekrana. böyle gülmekten gözümden yaş geldi bi an arkadaşlarıma karşı müthiş bi sevgiyle dolmuştum çünkü seda'nın feysbuk mesajı üzerine. istanbul'u sel almış ben yokken herhalde. ben başında olmayınca istanbul'un da başına kötü şeyler geliyor. esin ve natalia gibi arkadaşlarım ise ömründe domuz görmediği halde nasıl domuz gribi olacağını merak edenlerden olmuşlar. onlara da hak veriyorum ama bu pürelle dezenfekte olmamız gerekliliğini yok etmiyor maalesef. yani evet ölesim gelebilir ama türk medyasına malzeme olarak değil. o yüzden azıcık hijyen.

--

bu kadar sıkılmış, bu kadar çok işim varken, üstüne üstlük blog, sözlük, feysbuk, youtube'da oyalanarak hala ve hala kaytarırken beni en çok güldüren şey şu oldu;

bahariye starbaks'taki çalışma masası üzerine:
"korkarım orda çamç bile yazarım." (hemşire, ekim 2009, beykozda mahsur kalınmış süper manzaralı ve sınırsız kahveli ve bebekli mekan)

--

ben eskiden bu kadar çok kaytarmazdım. ya da kaytarıyordum da, kaytarır vaziyetteyken bile idare edilebilecek kadar işim vardı. şimdi sınıftaki birtakım insanın neden sinemaya gitmek yerine çarşamba günlerini ders çalışabilmek adına boşaltmak için kıçlarını yırttıklarını daha iyi anlıyorum. ama hala hak vermiyorum. gidin ve bir iki film izleyin.

bazen yapardım ama bu postu özellikle scooterlar diye etiketleyeceğim.

5 yorum:

Adsız dedi ki...

bugün ben de şu ilk paragrafı düşündüm.
ve sanırım gideceğim tek yer cape town falan olucak.

beyza dedi ki...

içim sıkıldı yahu pesimist bi insan oluverdim. çok fena.

Kurt dedi ki...

ingiltere ve yağmur mevzusu abartılıyor. londra o kadar yağışlı bir mekan değilMUŞ. her gün maç seyrediyorm ben ingiltere liginden hiç yağmura rast gelmedim. bu da tespit...

burası aslında bana ait dedi ki...

kıyamet kopmaya londra'dan başlayacakmış. ordan güney sahillerine uğrayıp uzakdoğu'ya yönelecekmiş. meteorolojide dayım var, o dedi. şangay falan tavsiye ederim.

clémentine dedi ki...

3 sene londrada yaşamış kadar oldum. ingilizlerin ve kuzey halkının peynir kadar beyaz olması size birşey anlatıyor olmalı. her gün yağmayabilir ama hava genelde gri, bulutlu ve kapalı. londra özellikle. ama daha güney kesimleri bizim kadar yağmur alıyor. yağan yağmur da bizdeki gibi bardaktan boşalıp sonra, toplanıp diğer memleketlere yağan cinsten değil. günlerce süren fıskiye suyu gibi bir şey.
ayrıca yazın da deli gibi nemli. hiç çekilmez.
diyeceksin ki nerden biliyorsun. dedim ya 3 sene orada yaşamış kadar oldum.

bi de neydi, çamç ne lan?

izmitte yapılacak en güzel şey okumak. süper okunur. her yer yakın. çok aklını çelecek, içinde kalacak birşey yok. oku sonra siktir ol git.

yarın mesela arkadaşın arkadaşı gelecek. kızı bu kapalı havada nereye götüreceksin? altta araba yok ki doğal ortamlara akasın. kafeler malum dumansız hava sahası oldu. sinema? sanki geldiği yerde sinema yoktu. vs.

o yüzden burada gayet güzel öğrenci olunur. sonra da alınır baş gidilir.